GüncelMakaleler

ANALİZ | Emekçiler Sefalet İçinde, Türk Devleti Fetih Peşinde!

BD emperyalizminin Libya’da Rusya karşısında etkinliğini artırmak ve hegemonya savaşında mevzi elde etmek adına sahaya sürdüğü, bunu da Fetihçi/Osmanlıcı hayallerle büyük bir coşkuyla gerçekleştiren yine TC devleti oldu.

TC devletinin Suriye’den sonra vekâlet savaşlarına doğrudan dâhil olduğu ülkelerden biri olan Libya’da, iç kamuoyuna anlatılan kahramanlık hikâyelerine karşın gerçek öyle değil.

Türk devletinin Ulusal Mutabakat Hükümeti(UHM)/Serraç’ın yanında Akdeniz’deki hegemonya savaşının bir tarafı olarak zaman kaybetmeden cephede mevzilendiği Libya’dan, AKP iktidarı adına iyi haberler gelmiyor.

Libya gündemdeki yerini yaşanan bozgunlara paralel bir şekilde epeyce kaybetse de, Türk devletinin dış politikada ABD emperyalizminin koçbaşı olarak sahada askeri gücüyle diğer emperyalistler güçlere karşı nasıl kullanıldığını gösteren çok iyi bir örnek.

Arkasına ABD emperyalizminin kısmi desteğini alarak savaşa taraf olan TC devleti, bir yandan da Rusya ile görüşmeleri çatışmalara rağmen kesmeyerek Osmanlı’dan devraldığı denge politikasını ve emperyal güçler arasındaki çelişkilerden yararlanarak kendini ikame etme stratejisini izliyor.

Söz konusu yaklaşımın bir bütün olarak başarısız olduğunu söylemek mümkün değilse de, bunun tüm sınırlarının ve içeriğinin egemen emperyal güçlerce çiziliyor olması Türk sermayesinin de acizliğine işaret ediyor.

Libya’da son birkaç haftada yaşanan gelişmeleri daha iyi anlamak adına kısaca bugüne kadar neler yaşandığına bir göz atmak faydalı olacak.

Türk devleti, Libya’da nüfuz savaşının içinde olan diğer devletlerin hepsinden fazla bir gözü dönmüşlükle savaşa kendi askeri, istihbari ve teknik gücünün yanı sıra kiralık cihatçı milisleriyle dâhil oldu. Bununla Trablus’un Halife Hafter’in komutasındaki Libya Ulusal Ordusu’nun eline düşmesini önlemekle kalmayıp Vatiyye Üssü’nün hâkimiyetini ele geçirme şansı yakaladı. Önüne de Mısrata’da bir deniz üssü ele geçirme hedefi koydu. General Halife Hafter’in aylar süren Trablus kuşatması, TC’nin UMH’ye verdiği askeri destekle birlikte sona erdikten ve Hafter’e bağlı birlikte doğuya çekildikten birkaç gün sonra, 6 Haziran’da, UMH bu kez Sirte’ye yönelik operasyon başlattığını duyurdu.

Libya’da dengelerin yeniden şekillendiği gelişme de savaşın Sirte ve Cufra’nın kapısına dayanması oldu. Sirte ve Cufrayı bu kadar önemli kılansa, “Petrol Hilali” olarakta adlandırılan bölgenin, Libya’nın hidrokarbon zenginliğinin yüzde 60’ını barındırması.

Sirte, petrol ve doğalgaz hatlarının çıkış terminaline giden körfezin başını tutuyor. Cufra’daki üs ise askeri operasyonlar ve “Petrol Hilali”nin korunmasında kritik bir yer. UHM, TC’nin desteğiyle Sirte’ye çok yaklaşmışken, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin(BAE) desteğiyle Hafter birlikleri UMH güçlerini durdurdu. Bir süre sonra da Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi, Libya sınırı yakınlarındaki Matruh Üssü’nü ziyaret etti ve “Sirte ve Cufra kırmızı çizgidir” diyerek orduya “sınır ötesi operasyonlara hazır olmaları” talimatı verdi. Kısa süre sonrada Mısır Meclisi’nde ordunun Libya işgal tezkeresi çıktı.

Kabaca sahada gelinen aşama son durum bu şekilde özetlenebilir.

Osmanlıcı Hayallere Reklam Arası

Bu tablo içinde 22 Temmuz’da Libya başlığında TC ile Rusya arasında gerçekleşen “Yüksek Düzeyli İstişareleri”nden çıkan sonuç kamuoyuna duyuruldu. İbrahim Kalın’ın, Reuters’a, “Güvenilir ve sürdürülebilir bir ateşkes üzerinde çalışmak üzere Rusya ile anlaştık” demeci TC devletinin Libya’daki ilerleyişinin durduğuna işaret etmesi anlamında son derece önemli.

Ortak açıklamanın maddeleri, Libya’da işlerin TC’nin hayal ettiği gibi olmadığını ve bugün için görünürde TC’nin bunu kabul ettiğini gösteriyor. Anlaşmaya göre; Libya’da sahadaki çatışmalar bir süreliğine durdurulacak, Ankara destekli Trablus güçleri Sirte-Cufra saldırılarına son verecek.

Bununla TC’nin Rusya eliyle Mısır ordusunun Batı Libya’ya girişinin şimdilik durdurulmayı hedeflediği anlaşılıyor. Diğer yandan böylece mevcut Sirte-Cufra hattı Doğu-Batı Libya arasındaki geçici sınır olarak kabul edilmiş oldu, ki bu Mısır’ın başlattığı Kahire İnisiyatifi’nin hedefine ulaştığını gösteriyor. Elbette burada akıllara gelen soru anlaşmadan birkaç gün önce, “Sirte’yi almadan ateşkes yapmayız” sözleriyle meydan okuyan İbrahim Kalın’ın bu tutumunu neden bir anda değiştirdiği.

İlk olarak TC’nin kontrolündeki el-Watiye hava üssünün bombalanması ve Mısır Meclisi’nin kararı, Türk devletinin Libya’daki hesaplarını büyük oranda bozdu. İkinci olarak, Fransa, Almanya ve İtalya’nın ateşkes çağrısı yapması ve TC’yi yaptırımlarla tehdit etmeleri bu u dönüşünün temel nedenleri arasında sayılabilir. Ancak başlıca nedenin Türk devletinin ABD’den de Sirte’ye yönelecek bir saldırı için yeterli destek bulamaması olduğunu söylemek gerekir.

TC devletinin ABD’nin onay alması ve kimi taahhütler karşılığında Libya’da gerek Mısır ordusu gerekse de diğer güçlerle karşı karşıya gelmekten çekinmeyeceği, Türk devletinin fetihçi, yağmacı ve işgalci niteliğine vakıf olan herkesin bildiği bir gerçek. Libya petrollerinin %60’ını barındıran Sirte bölgesinin Hafter güçlerinde kalmasıyla birlikte, petrol savaşında üstünlük Tobruk’a geçmiş görünüyor.

Bugünkü durumda Libya nüfusunun çoğunluğu Batı Libya’da (Trablus hükümetinin yönetimi altında); petrol kuyuları ise Doğu Libya’da kalmış oldu. Anlaşmanın muhtemel sonuçları arasında, önümüzdeki günlerde Trablus’taki hükümetin feshi, ABD, Fransa ve Rus emperyalistlerinin üzerinde anlaşacakları (en azından üçünün de veto etmeyeceği) yeni bir mutabakat hükümetinin oluşturulmasını dile getirmek mümkün.

Öte yandan deniz yetki sahası başlığında TC’nin, UHM ile yaptığı ve bugün BM ve diğer güçler tarafından tanınmayan anlaşmaya karşılık Yunanistan, Mısır ve İtalya’nın son çıkışları, Doğu Akdeniz hususunda da TC’nin yakın zamanda yeni bir bozgunla karşı karşıya kalacağına işaret ediyor.

 

Savaş ve İşgal Ezilenler İçin Yoksulluktur!

Ilımlı İslam modeliyle Ortadoğu, Orta Asya ve Kuzey Afrika’da, ABD emperyalizminin ileri karakolu görevi üstlenen Türk hâkim sınıfları, bu hedefe Müslüman Kardeşler (İhvan) çizgisini izleyerek ve onunla çeşitli ilişkiler kurarak ulaşma hedefi taşıdı. Suriye’de ABD’nin ihtiyaçları doğrultusunda Esad rejiminin devrilmesi adına dünyanın dört bir yanından getirdiği cihatçı çeteleri bir arada tutacak, sevk ve idare edecek temel ideolojik zemin İhvancılık olarak benimsendi.

Suriye İdlip’te bu çizginin son sınırına dayanmasıyla birlikte bu kez cihatçı çeteler, ABD’nin bölgesel politikaları ekseninde Libya’ya TC tarafından taşındı. ABD’nin kısmi onayını alan TC, çetelerle yetinmeyip hızlıca savaşın doğrudan bir tarafı oldu. Ne var ki Suriye’nin aksine, TC’nin Libya ile ne sınırı, ne de bu ülkede onu tehdit eden “bir terör koridoru” bulunuyor.

ABD emperyalizminin Libya’da Rusya karşısında etkinliğini artırmak ve hegemonya savaşında mevzi elde etmek adına sahaya sürdüğü, bunu da Fetihçi/Osmanlıcı hayallerle büyük bir coşkuyla gerçekleştiren yine TC devleti oldu. Gelinen aşamada TC, ABD’nin koçbaşı olarak Libya’da kat ettiği mesafe bağlamında şimdilik misyonunu tamamlamışa benziyor.

Bugün ne yazık ki Libya coğrafyası, Libya halkına açlık sefalet ve ölümden öte bir şey getirmeyen emperyalist çatışmanın merkezinde. Libya’nın geleceğine amasız, fakatsız bir şekilde dile getirmek gerekir ki Libya halkı karar vermeli, emperyalistler ve gerici-faşist iktidarlar Libya’dan bir an önce elini çekmelidir.

Öte yandan Türkiye ve T. Kürdistanı’nda, işçi ve emekçiler mali piyasalarda yaşanan ve bir türlü durdurulamayan tırmanışla her dakika daha fazla yoksullaşır ve açlığa mahkûm edilirken Türk devleti onları sefalete daha fazla sürükleyecek fetihçi hayallerin peşinde koşuyor. Kuşkusuz Türk sermayesi bu politikasından, işçi ve emekçiler buna dur demeyinceye kadar vazgeçmeyecektir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu