GüncelMakaleler

ANALİZ | Emperyalistler arası rekabet ve dalaşın bir durağı olarak Afganistan!

"“Güneş altında bir yer" edinme kavgası veren emperyalistler, Afganistan’ı halkların mezarlığı haline getirdiler. Yıllardır kan-gözyaşı-yoksulluk-yoksunluk içinde yaşamak zorunda kalan Afgan halkı şimdi yeniden Taliban zulmü ile baş başa kaldı"

Ağustos ayında, gazete sayfalarından, televizyon-bilgisayar ekranlarından bize yansıyan Afganistan görüntüleri bir yenilginin görüntüleriydi.

“ABD olarak çekildik”, “Gizli planları var”, “Taliban’ı yerine bıraktı”, “Taliban-IŞİD gibi örgütleri birbiriyle savaştırarak” vb. tüm iddialar yenilginin görüntülerini ve gerçekçiliğini yok edemiyor. Afganistan’da yaşananların görüntüleri, ABD’nin yenilerek çekilmek zorunda kaldığı Vietnam’daki elçilik binasından helikopterle kaçış görüntüleri ile kıyaslandı.

Tüm ağırlıklarını, tanklarını, toplarını, uçaklarını, hava savunma sistemlerini, silahlarını ve daha pek çok şeyi bırakarak kaçan, NATO-ISAF çatısı altındaki başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalistler, onların yerli işbirlikçileri, bu emperyalistlere bağımlı sömürge-yarı-sömürge ülkelerin egemenleri yenildiler.

Emperyalistlerin, özelde de (konu özgülünde) ABD emperyalizminin “yenilmezliği-yenilemezliği”, “Taliban ile anlaşıldı” vb. argümanlarla oluşturulmaya, bu yönlü oluşturulmaya çalışılan algı korunmaya, tartışılamaz kılınmaya çalışılıyor. Politika tek bir düzlemde gerçekleşmez, katmanlıdır. ABD emperyalizmi önderliğindeki güçlerin, Afganistan’da yenildiğini kabul ettikten sonra da Taliban’ın niteliği ve süreç konuşulabilir.

Yeşil Kuşak nedir?

Rus Sosyal Emperyalizmi, 1970’lerin sonlarında Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal sonrasında RSE’nin önünü kesmek, yayılmacılığın önüne geçmek ve geriletmek için ABD, Yeşil Kuşak Projesi’ni geliştirdi. Bu proje kapsamında, Afrika- Ortadoğu (Türkiye’de dahil) Orta Asya’da İslamcı devletler oluşturarak, İslamcı-Cihatçı unsurları geliştirerek Rus Sosyal Emperyalizmi’ni bir kuşak gibi sarmayı planlanıyordu.

Taliban-El-Kaide gibi pek çok cihatçı-gerici çete ve örgütler bu dönemin ürünüdür. 1996-2001 yılları arasında Afganistan’ı Taliban yönetti. Şeriatı hayata geçiren Taliban, en vahşi katliamları hızla uygulamaya koydu. Tüm demokratik hak ve talepler ölümle eş anlamlı hale geldi. Afgan kadınları günlük yaşamdan tamamen uzaklaştırıp, kapılar ardına kilitlenip, görünmez hale getirilirken bedenine yönelik her türlü şiddet uygulanırken öldürülmelerinin önünde hiçbir engel bırakılmadı.

2001’de İkiz Kuleler’e yapılan saldırılar sonucunda ABD, “tehlikeyi yerinde önleme” konsepti doğrultusunda Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal hem Afganistan’ın stratejik konumu hem de yeraltı ve yerüstü kaynaklarını gasp etmek amacıyla gerçekleştirildi. Orta Asya’nın göbeği denilebilecek bir yerde bulunan Afganistan, Rusya ve Çin’i kontrol edebilmek ve bu iki ülkeyi çevreleyebilmek için önemli bir noktada yer alıyor.

Uzun süre boyunca Afganistan, Orta Asya’da ABD’nin üstlenebildiği tek yer olma özelliğini korudu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kazakistan ve Özbekistan’da iki askeri üst edinmişti ancak bunlardan bir tanesi 2005’lere gelindiğinde, bir diğeri de 2015’te gelindiğinde kapatıldı.

Bu üslerin kapanması, Şangay İşbirliği Teşkilatı’na dahil olan bu iki ülke üzerinden Rusya etkisinden kaynaklı olarak gerçekleşti. Rusya ve Çin’in önderliğinde gelişen Şangay İşbirliği Teşkilatı hem ekonomik hem de siyasi olarak NATO karşısında bir “güç” olma yolunda ilerliyor. Kazakistan, Özbekistan, Çin, Rusya, Pakistan, Hindistan’ın üye, İran’ın blok olarak çıkma hedefinin önemli bir ürünüdür.

Oluşan bu işbirliğine karşı var olan askeri üslerini kaybeden ABD, Afganistan’dan da çekilmek zorunda kaldı. ABD, Çin’i yükselen düşman olarak ilan etmişken, Çin’in bir kuşak yol projesi kapsamında, güzergahlarından birisi olan Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldı.

Şangay İşbirliği Teşkilatı’nın (ve elbette ki Çin’in) Asya anakarasında etkinliği, kapasitesi ve gücü artarken ABD önderliğindeki emperyalistler bu bölgede güç kaybı, hegemonya sorunu yaşıyor. Afganistan’daki sorunlu geri çekiliş, ABD’nin yükselen düşman Çin’e karşı ağırlığını Asya Pasifik’e kaydırdığı yönlü bir argüman ile ABD’nin stratejik aklının bir ürünü olarak gösterilmeye çalışılıyor.

Ancak hem Japonya’daki hem Güney Kore’deki askeri üsleri, Filipinler ve bölgenin diğer ülkelerindeki askeri güçleri ve deniz filosu (bölgedeki) göz önüne alındığında, Almanya’daki binlerce askerinin olduğu üssü kapatmaması (burayı kapatıp Pasifik’e asker kaydırma anlamında), Yunanistan’da birçok yeni deniz, hava ve kara üsleri açması ve bunlara benzer pek çok olgu, ileri sürülen argümanın yetersizliğini gösteriyor.

 Taliban, emperyalistlerle kol kola!

Taliban’ın Afganistan’da yönetime el koyduktan sonra sözcüleri aracılığı ile açıkladığı ilk şeylerden biri “şeriat”a uygun bir yönetim inşa edeceği oldu. Buna karşın Taliban’ın emperyalist sisteme entegre olacağı (E. Yıldızoğlu) yönlü analizler yapıldı.

Ülkeyi kontrolü altında tutabilmek için Taliban’ın çeşitli tavizler verebileceği, emperyalist ülkeler ile anlaşmalar yapabileceği bir muamma, giz değil. Taliban sözcüleri, ülkelerine yatırım yapılması yönünde çağrı yapmaktan kaçınmıyor, bu niyetlerini gizlemiyorlar. Bu durum emperyalistler ve Taliban gibi örgütler için “her şeyin mübah olduğu” anlamına gelir. Taliban var olabilmek, var olan durumu koruyabilmek için herşeyi yapmaya çalışıyor. Daha önceki iktidar deneyimi ve sonrasındaki işgal deneyimi Taliban için “iktidar olmanın” ne demek olduğunu öğretmiş durumda. Ekonomik, siyasi, askeri organizasyonel olarak kendi devletini inşa etmeye çalışıyor.

Bu bağlamda da hem emperyalistler arasındaki çatışmadan faydalanıyor hem de genel anlamda “en azından” belli emperyalist yatırımlarla ekonomisini kurmaya çalışıyor. Hem Rusya, İran, Çin ile hem de ABD ile ilişkiler kuruyor, kurmanın yollarını arıyor. Emperyalist bir devlet için Taliban ile ilişki kurmak “yanlış” olarak değerlendirilemez. Belli bir çerçevede çıkarları gereği emperyalistler, “şeytan”la bile anlaşma yaparlar. Emperyalistler için tek değer yargısı, tek etik kural var, o da “kâr”dır.

Bu durum başta ABD emperyalizmi olmak üzere diğer tüm emperyalistlerin Taliban’la ilişki kurmasının nedenini oluşturur. Bu bir pazar, yeraltı-yerüstü zenginliklerine el koyma, sermaye birikimi ve artı-değeri gasp etme sorunudur.

Karar gazetesinde yer alan “Taliban sözcüsü Mücahid yeni yönetimin önemli partnerinin Çin olduğunu belirterek, Pekin’in yeni ipekyolu olarak anılan (Bir Kuşak, Bir Yol) projesine çok önem verdiklerini kaydetti” şeklindeki açıklama ve aynı haberin ilerleyen bölümündeki Taliban Sözcüsü Zabihullah Mucahid’in “Ayrıca zengin bakır madenlerimiz var, bunları Çinliler tarafından yeniden modernize edilebilir ve yeniden çıkarılabilir… Rusya gibi bölgede ağırlığı olan önemli bir partnerle iyi ilişkiler sürdürüyoruz” (3 Eylül 2021, Karar) açıklamaları pek çok şeyin daha net görünmesine vesile olmaktadır.

Emperyalistlerin Afganistan’dan çekilme tarihleri olan 31 Ağustos yaklaştıkça TC’nin de Kabil Havaalanı’nın güvenliğini alma isteği ve azmi artmıştı. Terörist olarak tanımladığı bir örgütün temsilcisiyle Cumhurbaşkanının görüşme yapabileceğini açıkladığı bir durumda Kabil Havaalanı’na atfedilen önem ortaya çıkıyor. Elbette ki bu ısrarın, S-400 alımı, Suriye-Libya ve Akdeniz’de yapılan hamlelerin bedellerinden bir tanesini yerine getirmenin ısrarı olduğu gözden kaçmamalıdır.

Taliban Kabil’i ele geçirdikten sonra havaalanı güvenliğini kendisinin sağlayacağını açıklamasına rağmen TC, Katar ile teknik destek ve işletme başlığı altında ortak olarak orada kalma planları yapıyor; “havaalanı güvenliği” için Taliban ile pazarlık masasına oturuyor. Kabil Havaalanı’nda kalma ısrarı “ileri uç karakolu” olma yönünde atılmış bir adım, alınmış bir karardır. 20 yıllık işgal boyunca “İslami” kimliğinden dolayı “yumuşak güç” olarak Afganistan’da konuşlanan, askeri operasyonlara katılmayan TC, Kabil Havaalanı sorununda da bu “yumuşak güç” olma özelliğini sürdürmek istiyor.

Taliban’la inançsal ortak yönleri olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı açıkladı. ABD’nin terk ettiği bölgede, bu ortak inançsal öğelere Taliban da vurgu yaparak TC’nin teknik ve işletme desteği olabileceğini açıkladı. TC’nin Afganistan’daki varlığı; Taliban’ı tanıdı-tanımadı tartışmasından ayrı olarak Çin ve Rusya karşısında, ABD’nin çıkarlarını savunmak, kendini affettirme ve ganimetten pay alma üzerinden tartışılmalıdır. Emperyalistler açısından en ucuz maliyetle, gerektiğinde askeri bir üsse dönüştürebilecek, ileri bir karakol TC devleti ve Katar himayesinde hizmetlerinde bulanabilecek.

“Güneş altında bir yer” edinme kavgası veren emperyalistler, Afganistan’ı halkların mezarlığı haline getirdiler. Yıllardır kan-gözyaşı-yoksulluk-yoksunluk içinde yaşamak zorunda kalan Afgan halkı şimdi yeniden Taliban zulmü ile baş başa kaldı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu