GüncelMakaleler

ÇEVİRİ | Şimdi tam zamanı: Sudan’dan ABD’ye Siyah Mücadele!

"En önemlisi, kendimize bir savaş şansı vermek için, kendimizi ulusun, yarım kürenin ve pazarın dışında ve karşısında düşünmemizi engelleyen neoliberal engelleri paramparça etmemiz gerektiğini biliyoruz"

George Floyd için adalet isteyen protestolar, hızla Amerika’daki 50 eyalette sokaklara çıkan insanlarla ülke çapında bir ayaklanmaya dönüştükçe, bu, bizden önce gelen radikal hareketleri incelemek ve yansıtmak için bir çağrıya dönüşüyor.

Gerçekten de, siyah insanların dünya çapında başlattığı ve sürdürdüğü radikal ayaklanmaların hem derslerini hem de tuzaklarını göz ardı edersek ya da görmezden gelirsek gafil avlanmış oluruz.

Bunu akılda tutarak, bu an, yeni yaşanmış ayaklanmalardan birini yansıtmak için bir fırsat sunuyor: 2018’in sonlarında başlayan Sudan devrimi.

Buradaki amaç, Sudanlı insanların mücadelelerini, şu anda Amerika’da yürütülen de dahil olmak üzere diğer mücadelelerle birleştirmek değil. Mesele, daha ziyade, siyah mücadelelerin küresel olarak nasıl kurucu ve akraba olduğunu anlamaktır. (…)

 

Muazzam bir ayaklanma, ancak mükemmel bir devrim değil!

19 Aralık 2018’de, Sudan’da; her yaştan, cinsiyetten, bölgeden; çok çeşitli mesleki, sınıf ve etnik kökenden insanlar, rekabet olmaksızın; Afrika tarihindeki en uzun, en sürekli ve en coşkulu anlarından biri haline gelecek protestoyu başlattı. Aylar süren yüksek enflasyon, ATM’lerde uzun kuyruklar ve son olarak ekmek fiyatında yüzde 40’lık bir artış sonrası Sudan’da bir düzine şehirde protestolar patlak verdi.

Ezici ekonomik koşullara karşı protestolar olarak başlayan şey, kısa sürede Başkan El Beşir’in istifasını getirirken; eylemler Sudan’ın tüm ekonomik ve politik sistemlerinin, sosyal normların, Darfur ve Güney Sudan’ın tazminatlarının, ulusal kültürün ve medyanın Araplaştırılmasının ve diğer taleplerin yanı sıra teokratik yönetimin sona ermesi için çağrılara dönüştü.

Darfur, Güney Sudan ve Nuba Dağlarında milyonlarca insanı katleden ırkçı bir etnik milliyetçi olan Ömer El Beşir, uluslararası toplumun dayattığı yaptırımlarla çoktan kanayan bir ülkeden kişisel zenginliği için ülkenin birikmiş yaklaşık 9 milyar dolarını hortumladı.

Buna Sudan’ın kendi tarihinin çoğunu iç savaşla baş etme çabasıyla geçirdiği gerçeğini ekleyin; bu durumda El Beşir’in, on yıllar süren saltanatı boyunca halk rızası yerine zorla yöneten, fiili bir savaş zamanı başkanı olduğu açıkça ortaya çıkar.

Bu şartlar; geniş tabanlı öğrenci örgütleri, işçi sendikaları, kadın hakları grupları, isyancı gruplar, mahalle komiteleri ve profesyonellerin derneklerinden oluşan koalisyonun, Özgürlük ve Değişim Güçleri’ninişçi sınıfının büyük ve örgütlü kesimini harekete geçirmeyi başardığı koşullardır.

Hiçbir şekilde mükemmel bir devrim değildi ve ırkın, cinsiyetin, coğrafyanın ve özellikle sınıfın, hareketin başlangıcından bu güne kadar büyük antagonizmalar sunmadığını iddia etmek hiçbirimize fayda sağlamayacaktı. Gerçekten de, hem ülkede hem de diasporada orta sınıf Sudanlı’nınetkisi, hala çözüm gerektiren bir durumdur.

İktidar partisi tarafından terörün ana silahı olarak cinsel şiddet kullanılmasına ve protestocuların ezici çoğunluğunu kadınların oluşturmasına rağmen, 2019’in başlarında geçiş anlaşmanın imzalanması sırasında hiçbir kadın yoktu.

Uluslararası medya ile Diaspora’nın Hartum merkezli önyargılarıyla ilgili konuşmalarında; protestocuların kullandığı şiddet içermeyen protestolarına dönük orantısız şiddet içerisinde son birkaç on yılda illerdeki insanlara silahlı mücadelelerinin yanı sıra protestolar sırasında kullanılan orantısız şiddetin yok sayıldığını, ihmal edildiğini de inkar edemeyiz.

Yine de geçmişten şahane bir kırılma sunan bu ayaklanmanın ne kadar muazzam olduğunu inkar edemeyiz. Aynı zamanda, tekrar tekrar, çeşitli taktiklerin ve en önemlisi yaratıcılığın, bir hareketi hem eski hem de tamamen yeni olan yollarla nasıl taşıyabileceğini ve sürdürebileceğini de ortaya koydu.

 

Qiyada’yı işgal etmek

Protestolar, grevler ve yaygın sivil itaatsizlik, Aralık 2018’te ciddi bir şekilde başladı, 2011 ve 2013’teki protesto hareketlerinden güç aldı ve kitlesel tutuklamalara ve rejimin güvenlik güçlerinin vahşileşmesine rağmen yeni yılda devam etti. Buna karşılık, El Beşir 22 Şubat’ta olağanüstü hal ilan etti.

Dünya Kadınlar Günü’nde protestolar yoğunlaştı ve bu ayaklanmanın devrilme noktasını belirleyen gün olan 6 Nisan’a kadar devam etti.

(…) Hartum’da yüz binlerce insan başkentin askeri karargahına yürüdü ve Qiyada olarak bilinen bölgede iki ay sürecek bir oturma eylemi başlattı.

Qiyada’da, devletin başarısız olduğu tüm işlerin yapılması başarıldı; siyasi eğitim için özel alanlar, doğaçlama okullar, Kuran dersleri, İncil çalışmaları, yemek (bunlar diaspora toplanan paralar ile karşılanıyordu), doktorlar tarafından ücretsiz sağlık muayenesi sunuluyordu. Terapistler tüm protestocuların güvenliğini sağlamak için gece-gündüz devriye halinde erkek ve kadınlara ücretsiz danışmanlık yapıyordu.

(…)Qiyada dışında, sivil itaatsizlik planları geliştirmek, deneyimile kaynakları paylaşmak ve on yıllardır mahrum edildikleri hiyerarşik olmayan demokratik derneklerin türlerini uygulamak için mahalle komiteleri kuruldu.(…) 11 Nisan’da, El Beşir kuzeni Awad İbn Auf liderliğindeki askeri darbeyle devrildi.

Tabii ki, insanlar memnun değildi, sadece bir gün sonra ve Qiyada’daki insanların sayısı artmaya devam ederken, İbn Auf hızla istifa etti.

General Abdel Fattah al Burhan, yaklaşık 15 yıl önce Darfur’daki etnik temizlik harekatından sorumlu ünlü Janjaweed Komutanı “Himedty” olarak bilinen Mohamed Hamdan Dagalo’nun yardımıyla İbn Auf’un görevini devraldı. Buna karşılık, sivil koalisyon oturma ve genel grevi yoğunlaştırma çağrısında bulundu.

Haziran ayı başlarında, Ramazan ayının ilk haftasında, Himedty güçleri canlı mühimmat ile oturma eylemine saldırdı, çadırları ateşe verdi ve Qiyada’da kadınlara dönük kitlesel cinsel şiddet uygulandı.

Suçlarına dair kanıtların uluslararası basına sızmasını önlemek için internet engellendi ve katliam devam ederken telefon hatları on gün boyunca kesildi.(*) Katliama rağmen, grev ve protestolar, hükümetin protestocuların taleplerini kabul ettiği ve geçici bir barış anlaşması imzaladığı Temmuz ortasına kadar devam etti. Bu anlaşma, Sudan’da uzun bir kurtuluş mücadelesinde sadece ilk adımdır.

 

Şimdi tam zamanı

Sudan ve ABD’den iki farklı siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gerçek bulmak zor olurdu. Ne olursa olsun, şu an, Sudan’daki mücadelelerin bu kıtadaki mücadelelerimizde hiçbir etkisi olmadığı varsayımlarını içeren politik hayal gücümüze yerleştirilen sınırlamalara karşı çıkmamız gerekiyor (…).

(…) Sudan’daki son mücadelelerden neler öğrenilebileceğini sorduğumuzda, ABD’deki çoğu ayaklanmalardan her zamankinden daha fazla mevcut olan hareket açığa çıkarma çekirdeğini oluşturan bir dizi dayanıklı ve etkili strateji oluşturmaya ikna ediliyoruz.

Bu, toplumun her kesiminden katılımla gerçekten geniş tabanlı koalisyonların oluşturulmasının ve sürdürülmesinin önemine vurgu yapmayı gerektirir. Bu, devleti taklit etmeyen ancak onu her şekilde aşan mahalle komiteleri gibi alternatif demokratik yapıların oluşturulmasını ve uygulanmasını gerektirir. (…)

(…)Yani “ne yapılmalı” diye kendimize sorduğumuzda, Martin Luther King Jr.’nin (…) “Bir rüyam var” konuşmasından bazı sözlerini aktarmalıyım. Dedi ki “Şimdi serinleme lüksüne girme ya da kademeli sakinleştirici ilacı alma zamanı değil.” Sudan, Minnesota ve dünyanın dört bir yanındaki gençler, bu kademeciliği, yıkım ve kurtuluşu sıkıca kavrayan bir aciliyet lehine reddettiler.

İnsanlar her zaman zaten beceriksiz olan sağlık ve sosyal refah sisteminin maskesini havaya uçuran pandemiden kaynaklı yüz binlerle ölüyor. Kırk milyon insan temel ihtiyaçları karşılanmadan ve istihdamlarının sağladığı zaten yetersiz olan sağlık hizmeti olmadan işsiz. İnsanlar sokaklarda ve polisin, hapishanelerin ve kapitalizmin kaldırılmasını istiyorlar.

İnsanlar hızla siyasallaşıyor ve kendilerini eğitiyorlar. Şimdi önümüzdeki açılımı ele geçirme zamanı. Bu yüzden ne yapılması gerektiğini sorduğumuzda, görevlerin aynı anda küçük ve büyük olduğunu biliyoruz. En önemlisi, kendimize bir savaş şansı vermek için, kendimizi ulusun, yarım kürenin ve pazarın dışında ve karşısında düşünmemizi engelleyen neoliberal engelleri paramparça etmemiz gerektiğini biliyoruz. (…) Bedour Alagraa: Siyahlar üzerine çalışma yapan Austin Texas Üniversitesi profesörü Alagraa imzalı bu yazı roarmag.org’da, 10 Haziran günü yayımlandı.

* Bahsedilen tarih 3 Haziran 2019’dur. Ramazan ayının başı değil, son günüdür. Bahsedilen katliamda insan hakları örgütleri verilerine göre en 128 insan öldürülmüş, 50 cinsel suç kayda geçirilmiştir. (Ç.N.)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu