EmekGüncel

EMEK | Kapitalizm, Halk Sağlığı Sorunudur

"Gıda krizi karşısında yürüttüğümüz mücadele anti-emperyalist olmak zorundadır. Emperyalizmin yarattığı bu yıkımın Türkiye pazarındaki sonuçları açıkça görülmektedir. Bu nedenle tek bir çözüm vardır; Demokratik Halk Devrimi için mücadele!"

2022 yılı Türkiye’de yoksul emekçi halk sınıfları için birçok sorunun üst üste yaşandığı bir yıl olarak başlamış olsa da AKP-MHP ittifakının uygulamış olduğu kapitalist neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikası, tarım ve gıdada krizlerin peşpeşe yaşanmasına neden olmaktadır.

Gıda krizi, fiyatların aşırı pahalı olması nedeniyle halk en temel gıda (un, süt, şeker, yağ, et vb.) ürünlerine ulaşmakta sıkıntı çekmektedir. Bu yüzden 2022 yılı için “gıda krizleri yılı olacak” demek yanlış olmaz. Bununla birlikte Türkiye ekonomisinin krizler sarmalından çöküntü evresine girmiş olduğu bir dönemde dünyanın önemli tarım ihracatçılarından olan iki ülke arasında olan Rusya’nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna’yı işgal etme girişimiyle başlayan savaş, dünya enerji piyasalarında sarsıntı yarattığı gibi küresel tarım gıda piyasalarında da kriz çıkarmıştır. Özellikle bu iki ülkeye tarımsal bağımlılığı olan ithalatçı ülkelerde gıda krizi beraberinde halk sağlığı sorununu da getirmiştir.

Türkiye’de çalışanların % 60’ından fazlası asgari ücretli veya asgari ücretin % 15 altında veya biraz üzerinde maaş alıyor. Buna emekliler ve işsizler eklendiğinde ülkenin büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı anlaşılıyor. Türk-İş’in Kasım 2021’de yapmış olduğu açlık sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin yeterli gıdaya ulaşması için aylık yapması gereken harcama tutarı 3.191 lira iken Mart 2022’ye gelindiğinde bu rakam 4.738 liraya yükselmiştir.

Birleşik Kamu İş Konfederasyonu AR-GE biriminin halkın en çok tükettiği gıda ürünleri araştırmasında Mart ayında gıda fiyatları aylık bazda % 17.3 artmış ve gıdada yıllık enflasyonda (zam) % 118.8’e yükselmiştir. Sadece yılın ilk 3 ayında ekmek, un, makarna, bulgur %  45.9, meyve % 51 zamlanmıştır. Asgari ücretin 4.250 lira olduğu ve milyonlarca emeklinin ise asgari ücretin altında maaş aldığı hesaplandığında halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk seviyesine ulaşması bir kenara, açlık sınırının da altında kaldığı ve yaşam mücadelesi verdiği açık bir şekilde görülüyor.

 

Soya, kanola, palm…

Türkiye’de gıda fiyatlarının aşırı pahalı oluşu tarımın endüstriyelleşmesi ve sanayileşen tarımda geleneksel üretim modelinden uzaklaşılarak hibrit ve GDO’lu tohumlarla yapılan üretimde biokimya maddelerinin yaygın kullanımı gıdayı halk sağlığı için güvenli olmaktan çıkarmıştır. Rusya-Ukrayna savaşı öncesinden de Türkiye gibi ithalatçı ülkelerde tarım ve gıda, halk sağlığı için risk taşırken bu iki ihracatçı ülke arasında başlayan savaş varolan güvenlik riskini daha da artırmıştır.

Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı Mart ayında yapmış olduğu açıklamalarda dünyanın en büyük ayçiçeği ihracatçılarından Rusya ve Ukrayna’daki savaş ve savaş sonrası devam edecek olan sorunlar nedeniyle başta Türkiye gibi ayçiçeği yağında ithalatçı durumda olanların yağ kıtlığı yaşamaması için soya, kanola, palm gibi bitkisel yağlara yönelinmesi gerektiğini açıkladı. Türkiye’nin 2021 yılı ayçiçeği üretiminde kendine yeterliliği Tarım ve Orman Bakanlığının verilerine göre % 60. Yani Türkiye ayçiçek yağında % 40 oranında dışa bağımlı (bir önceki sezon ayçiçeği yağında kendine yeterlilik % 66 seviyesindeyken yaşanan kuraklık ve üretim girdi maliyetinin yüksek oluşu nedeniyle köylünün üretimden uzaklaşması kendine yeterliliği % 66’dan % 60’a düşürmüştür.)

Bugün Anadolu Mezopotamya mutfağının temel bitkisel yağlarından biri olan ayçiçek yağının bu topraklarda tanışıklığı çok aeskiye gitmiyor. Günümüzde 600 bin hektar gibi büyük bir alanda ekimi yapılan ayçiçeği, II. Paylaşım Savaşı sonrası ABD’nin Marshall Planı’yla ülke tarımına doğrudan müdahalelerinin ürünüdür. “Üretimin ürettiği şey, yalnızca tüketimin nesnesi değildir, aynı zamanda, tüketim tarzıdır da, ve bu da yalnızca nesnel değil, aynı zamanda öznel tarzda yapılmaktadır. Demek ki, üretim tüketiciyi yaratır.” (Karl Marks-Ekonomi Politiğin Eleştirisine Giriş. Eriş yayınları) belirlemesinde olduğu gibi ayçiçeği üretimi de 70-80 yıllık bir süre içinde toplumun bitkisel yağ tüketim tarzını yaratmıştır.

 

Şirketlerin kasası doluyor

Türkiye’de ayçiçek yağı dışında mısır özü, fındık ve zeytinyağı gibi bitkisel yağ üretimi yapılıyor. Fakat bu üç ürünün yağı, ayçiçek yağına oranla daha pahalı ve yıllara yayılan süre zarfında oluşan tüketim alışkanlıkları nedeniyle pek tercih edilmiyor. Ayrıca BM FAO Başkanı’nın ayçiçek kıtlığına karşı önerdiği diğer yağlar, insan sağlığı için risk faktörü yüksek içeriktedir. Türkiye, palm yağında tamamen ithalata bağımlıdır. Yine palm yağı, 200 derecenin üzerinde sıcaklıkta işlem görmesi halinde diğer bitkisel yağlardan daha fazla kanser yapma riski taşımaktadır. Buna rağmen 2021 yılında ithal edilen bitkisel yağın % 48’i (9.700 ton) palm yağıdır. Soya üretiminde Türkiye’nin kendine yeterliliği ise % 4 civarıdır. Yani soyanın da hemen hemen hepsi ithal edilmektedir. 2021’de  2.5 milyon ton soya tohumu ithalatı yapılmış, bunun % 73’ü Brezilya’dan alınmıştır.

Dünyada soya üretimin % 90’ına yakını GDO’lu tohumlarla gerçekleştiriliyor. Brezilya’da ise GDO’lu soya tohumu kullanma oranı % 98. Türkiye’nin iklim koşulları soya üreti için uygun olmasına rağmen Tarım Bakanlığı bu konuda hiçbir şey yapmayarak soyada dışarıya bağımlılığı ithalat politikası uyarınca sürdürüyor. Ve bu şekilde her yıl düzenli olarak uluslararası tarım tekellerine, komprador burjuvaziye servet aktarımı yapıyor, milyarlarca dolar şirketlerin kasasına akıtılıyor.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi halkın temel gıda ürünlerine erişimde yaşadığı sorunlar katlanarak devam ediyor. Ayçiçek yağından sonra şekerde başlayan kriz nedeniyle bu defa da şeker fiyatları zamlandı. Özel şeker fabrikalarının ve kamuya ait Türk Şeker Fabrikalarının (TİFAŞ) şeker stoklayarak piyasaya arzını yavaşlatması, bir anda şeker kıtlığı yaşanmasına neden oldu ve fiyatlar 2’ye-3’ye katlandı.

TMMOB İstanbul Şubesi’nin raporuna göre AKP’nin hükümete geldiği 2002 yılında pancardan üretilen şekerde kendine yeterlilik % 127.7 iken, 2021’e gelindiğinde yeterlilik % 38.3 düşerek % 89.4’e geriliyor. 2022’de yeterlilik oranının % 15 oranında düşeceği belirtiliyor! 2002-2003’te 3.982 ton şeker ithalatı yapılırken ihraç edilen şeker 209 bin ton.  2019-2020 sezonunda ise terazinin küfesi ithalat ağırlıklı değişiyor. İhraç edilen şeker 244 bin ton, ithalat ise 7 kat artarak 283 bin tona yükseliyor.

Bugün yaşanmakta olan gıda krizi ve bunun yol açtığı gıda güvenliği (halkın sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimi hakkı) sorununun nedeni, AKP’nin tarım politikalarıdır. Yani tarım alanında uluslararası endüstriyel sanayi tekellerinin istediği neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikalarının uygulanmasıdır. IMF-DB ile yapılan anlaşmalar gereği tarımsal Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) özelleştirilmesi, tarım-gıda pazarının yabancı veya yerli şirketlere bırakılmasıdır.

 

Şekerde krizin nedeni…

Pancar ile üretilen şekerde yaşanan krize bakacak olursak; 2018 yılında köylülerinin tüm itirazlarına rağmen yapılan özelleştirmeleri görüyoruz.

2007 yılında özelleştirme programına alınan TİFAŞ’ın 25 fabrikasının 10 tanesi 2018’de özelleştirildi. Özelleştirme öncesi TİFAŞ, piyasanın % 65’ini kontrol ederken özelleştirmeler sonrası kontrol özel şirketlerin eline geçmiştir. 2021’de TİFAŞ’ın pazar payı % 35 olmuştur. 2021’de yaşanan kuraklık ve küçük üreticinin üretimden çekilmesinin etkisiyle pancar rekoltesi önceki yıla oranla % 21 düşerek 18 milyon 250 ton olmuştur. TİFAŞ, pancardan 1.1 milyon ton şeker üretirken özel fabrikalar ise 2 milyon üretmiştir.

2001 yılında çıkartılan Şeker Kanunuyla pancar üretimine kota getirilmiş, sözleşmeli üretimle köylü, ağır bir yaptırım yükü altına sokulmuş, özel şirketlerin köylüyü bezdiren uygulamaları (2021’in Ocak ayında Çorum Şeker Fabrikası, Yozgat, Çorum, Tokat bölgesinde 2.500 üreticiye “sözleşme şartları yerine getirilmedi” denilerek 15 milyon lira para cezası verdi) köylüyü üretimden uzaklaştırılmıştır. 2002 yılında pancar üretimi, 400 bin hane tarafından yapılırken 2021’de 93 bin haneye düşmüştür.

Yaşanan gıda krizlerinin temel sebebi olarak emperyalist kapitalist sistemin kendisini görmek önemli bir noktadır. Yani gıda krizi karşısında yürüttüğümüz mücadele anti-emperyalist olmak zorundadır. Emperyalizmin yarattığı bu yıkımın Türkiye pazarındaki sonuçları açıkça görülmektedir. Bu nedenle tek bir çözüm vardır; Demokratik Halk Devrimi için mücadele!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu