GüncelMakaleler

GÜNCEL | Danıştay: “İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı Kararıyla Feshedilemez!”

"İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararından dönülünceye ve sözleşmenin her maddesi uygulanıncaya kadar mücadelemiz sürecektir. Elbette patriarkal düzen yıkılana, kadınlar özgür ve eşit bir düzende yaşayıncaya kadar mücadelemizin her bir taşı ellerimizle sokaklara, kaldırımlara, binalara, adliye koridorlarına döşenecektir. Vazgeçmiyoruz."

Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’nden bir Cumhurbaşkanı kararı ile çekilmenin hukuksuzluğuna dair açılmış olan 200’den fazla davanın bir kısmını esastan görüştü. 29 Nisan günü görülen davada savcı, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı tarafından bir kararnameyle iptalini hukuksuz buldu.

Dava neden Danıştay’a götürüldü? Danıştay, kamu idarelerinin yürüttükleri işlem ve eylemlerin hukuka uygunluk denetimini gerçekleştiren mahkemelerin yani idare mahkemelerinin, verdikleri kararlarda bir üst mahkeme olarak çalışır. İdare mahkemelerinde verilen kararlarla ilgili temyiz istemlerini inceler ve karara bağlar.

Kadın avukatlar, 29 Nisan günü mahkeme salonunda; “Fesihi kabul edemeyiz. Tartışmamız gereken 9 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3 numaralı maddesinin hukuka uygun olup olmadığı. Bu maddeyle ilgili yükümlerinin yetkisizlik itibariyle yoklukla sakat olduğu hükmündeyiz. Bu karar, yoklukla sakattır. Yarın bir başka Uluslararası Sözleşmeden çıkılabileceğini de gösteriyor” şeklindeki sözleri kadınların neden İstanbul Sözleşmesinden bir kararname ile çıkılmasını doğru bulmadığını ortaya koydu.  Savcı mütalaasında Anayasa’da “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” ifadeleriyle düzenlenen 6. Maddesi’ne “atıfta” bulundu.

Danıştay’ın 550 kişilik konferans salonunda görülen duruşmaya, Türkiye’nin dört bir yanından gelen yüzlerce avukatın yanısıra davacı kurumların temsilcileri ile çok sayıda kadın örgütü katıldı.

Bizler, kadınlar olarak en başından buna karşı her türlü şiddetin ve başta kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’ların maruz kaldığı ev içi şiddetin insan hakları ihlali olduğunu belirterek; devlete, şiddeti önleme ve “mağduru” koruma yükümlülüğü getiren “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz” dedik.

Ülkenin dört bir yanından İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz demek için Ankara gidilmesi uzun bir süredir verilen mücadelenin bir devamıdır.

Kadınlar nihai karar ne olursa olsun verdiği mücadele ile ısrarını ortaya koymuştur.

İstanbul Sözleşmesi uygulanana kadar…

Ülkedeki erkek egemen iktidarların sözleşmeyi imzalaması veya çıkması tamamen kendi çıkarlarına göre değişmekte, çıkarlarına uymuyorsa kendi kanunları ve yasalarını kolayca bir köşeye koymaktadır.

Nahide Opuz, kendisine ve ailesine şiddet uygulayan, tehdit eden evli olduğu erkeği devlet makamlarına tam 36 kez şikâyet etmesine rağmen onu korumayan TC devletine 15 Temmuz 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açtı. AİHM, kararını 9 Haziran 2009’da verdi ve Türkiye’yi mahkum etti. Ardından kadınların mücadelesiyle o dönem İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayanlardan biri Türkiye oldu. O dönem çizdiği liberal popülist siyasete şimdi ihtiyaç duymamakta, sürekli dozajını yükselttiği kadın düşmanı politikası ile sırtını erkeklere yaslamaktır. Ancak unuttuğu bir şey var; kadınlar kazandıkları hakları için sonuna kadar direnişteler.

Patriarkal sisteme karşı hayatları mücadele alanı olan biz kadınlar, sokaklar başta olmak üzere mücadelenin her türlü şeklini birbirini tamamlayacak şekilde veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Devletin “adalet dağıtıcısı” olarak inşa ettiği “Adliye Sarayları” çoğu zaman adaleti sağlamak şöyle dursun, başta kadınlar olmak üzere erkek adaleti ve adaletsizliği bir fiil hayata geçirmektedir. Bu nedenle kadınlar katledildiklerinde; katillerin ceza alması için, şiddetin her türlüsüne maruz bırakıldıklarında bunun karşılığının, yaptırımının olması için sokakta verdikleri mücadeleyi adliye koridorlarına taşıması, cins bilinçli kadın avukatların kıyasıya savunması gerekmektedir.

Adaleti sağlayan erkek egemen devletin adliyeleri değil kadınların başta sokakta olmak üzere adliye önünde, koridor ve salonlarında verdiği mücadeledir. Bu bilinen bir şey, sadece İstanbul Sözleşmesi Danıştay davasında kadınların mücadelesi ile hukuksuz bulunmuş olması vesileyle bir kez daha görmüş, bir kez daha hatırlamış oluyoruz. Devletin kadına yönelik şiddetini önleyen yasayı da kadın mücadelesi yaptırıyor, uygulamasını da kadınlar mücadele ile yaptırıyor.

Yine bildiğimiz, hatırladığımız ve hep öne çıkardığımız bir şey daha varsa o da; kadınlar mücadelenin her bir taşını sokakta döşemekte, ısrarı ile, direnişi ile o taşları gediklerine yerleştirmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma kararından dönülünceye ve sözleşmenin her maddesi uygulanıncaya kadar mücadelemiz sürecektir. Elbette patriarkal düzen yıkılana, kadınlar özgür ve eşit bir düzende yaşayıncaya kadar mücadelemizin her bir taşı ellerimizle sokaklara, kaldırımlara, binalara, adliye koridorlarına döşenecektir. Vazgeçmiyoruz.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu