Güncel

GÜNCEL | Zamlara-Zulme Karşı Tek Yol İsyan Ateşi

"TC devleti silahlanmaya, askeri operasyonlara harcadığı-yatırdığı milyon dolarlar geniş yığınlara yoksulluk ve sefalet olarak dönüyor. Özet olarak mutfaklara zammın, dağlara bombaların yağdığı böylesi dönemlerde devrim ve sosyalizm şiarıyla isyan ateşini körüklemekte başka bir seçenek yoktur."

Emperyalist kapitalist sistem ekonomik bir kriz içindedir. Rusya’nın Ukrayna işgaliyle birlikte bu kriz emperyalist ülkeler-bloklar arasındaki çelişkileri daha da derinleştirdi.

Bu durumu genel manada emperyalist ülkeler arasında süren pazar savaşlarının bölgesel düzeyde ateşlenen işaret fişekleri olarak da tanımlayabiliriz. Bölgesel düzeyde yaşanan tüm bu çatışmalar, yeni bir emperyalist savaş için bir gaz birikimi işlevini de görmektedir. “Emperyalizm var oldukça savaşlar kaçınılmazdır” tezi de bir yönüyle gerçeğin somut ifadesidir.

Keza ekonomik krizler, emperyalist merkezlerdeki işçi ve emekçilerin günlük sosyal yaşamlarını etkilemektedir. Gün geçtikçe hayat pahalılığı, işsizlik artıyor. Bu durumda göçmen emekçileri sorumlu tutan ırkçı hareketler güç kazanıyor.

Tüm bu sonuçlardan hareketle emperyalistlerin saldırganlık ve silahlanma politikalarına meşruluk kazandırmak için her türlü çaba sarf ediliyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte artan silah satışları ve bölgesel düzeylerde işbirlikçiler vasıtasıyla sürdürülen çatışmalar artarak devam ediyor. Çatışmaların yaşandığı tüm alanlarda hangi taşı kaldırsan altından emperyalist haydutlar çıkıyor.

Elbette ki yaşanan ekonomik ve siyasal krizlerin Türkiye gibi bağımlı ülkelerde daha derinden hissedilmesi anlaşılır bir durumdur. Aynı durumun Ortadoğu, Afrika vb. iktisadi olarak emperyalizme bağımlı birçok ülkede yaşanmasında bu somut gerçekliğin bir sonucudur.

AKP-MHP koalisyon iktidarının bugün tüm ezilenlere reva gördüğü zam ve zulüm politikasıdır.

Ekonomik krizden çıkışı zam yağmuruyla, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesini de zulüm politikalarıyla aşmaya, bastırmaya çalışıyorlar. Basın emekçilerinin tutuklanması ve yeni sansür yasalarıyla gerçeklerin halkla ulaşmasını engelleme çabaları bundan dolayıdır. Bundan dolayı yurtsever, devrimci siyasetçiler tutuklanıyor. İşçi direnişlerine saldırıyor, grevler erteleniyor, sokaklarda yükselen demokratik tepkiler, karşısında devlet terörünü görüyor.

Egemenler cephesindeki iç çatışmalar da derinleşiyor. Klikler arasında süren iç iktidar savaşımı kimi zaman klik sözcüklerini bazı gerçekleri itiraf etmeye zorluyor.

Bakınız Deva Partisi Başkanı Babacan’ın şu açıklamaları birden fazla gerçeğe işaret ediyor: “Bugün büyük bir kaygıyla karşınızdayım. Bugün ülke olarak bir uçurumun eşiğine geldiğimizi söylemek ve hükumeti derhal göreve çağırmak üzere karşınızdayım. Kaygılıyım; Çünkü ülkemizin temerrüt riski, yani iflas riski bugüne dek göremediğimiz bir seviyeye ulaşmış durumda”.

Ekonomik ve finansal bir beka sorunuyla karşı karşıyayız. Türkiye’nin kredi notu tarihin en kötü seviyesine indi. Türkiye’nin temerrüt, yani iflas riskini gösteren 5 yıllık CDS tam 836 baz puana çıktı. Bu gösterge uçağın radarı gibi pilota uçağın yönünü değiştirmezsen dağa çakılacaksın diyor.”

Bu AKP’li eskiye ancak şunu söyleyebiliriz: Korkmakta haklısınız. O uçak mutlaka dağa çakılacaktır. Ve o dağ tarihin yaratıcısı olan halkın örgütlü gücüdür. Bu anlamıyla egemen sınıf ve sözcülerinin bu kaygılarını derinleştirmek, korkularını daha da büyütmek güncel devrimci bir görevdir. Bu görev işçi ve emekçiler cephesinde lokal düzeyde de olsa çakılan kıvılcımları büyük yangınlara dönüştürmekle yerine getirebilir. Bu görev böylesi kriz dönemlerinde ortaya çıkan fırsatları devrim ve sosyalizm mücadelesi lehine en iyi şekilde kullanmakla başarılabilir. Bakın tarih sayfalarına, tüm toplumsal büyük devrimler böylesi süreçlerde yığınların örgütlü gücüyle kazanılmıştır. Yığınlar, örgütlülük ve önderlik, toplumsal devrimlerin kilit sözcükleridir. Ve kriz dönemleri bu sözcükler için en verimli mevsimdir.

 

Prens Salman katil, ya Erdoğan?

R.T.Erdoğan “Suudi Prensi Veliahttı kucaklaşmış”. Katilin katille kucaklaşması şaşırtıcı değildir. Egemen sınıf ve sözcüleri için asıl olan şey sınıfsal çıkarlardır. İnsani değerler değil. Egemenler cephesinde bu tabloyu şaşırtıcı bir durum olarak gösterenler bilinçli olarak gerçekleri karartıyorlar. Suudi prensine katil diyenler, AKP iktidarının özellikle son on yılına baksınlar. Sormak lazım R.T.Erdoğan bu coğrafyada on milyonlar nezdinde bu diktatörlük unvanını nasıl kazandı?

Herhalde oturduğu sarayların bahçelerinde çiçekler(!) ekerek değil. Bilakis başta Kürt coğrafyası olmak üzere ezilen mazlum halkların kanlarını akıtarak kazandı. Demokratik hak ve özgürlüklerin var olan kırıntılarını da yok ederek kazandı. Dolayısıyla ellerinde mazlum kanı olanların insani değerlere dair söyledikleri her şey yalandır. Karşılığı olmayan bir çek gibidir. Onlar için ilke, kural yoktur. Her şey bir avuç egemen sınıfın çıkarına ayarlıdır.

Hiç kuşkusuz tarihsel olarak tüm diktatörler akıttıkları kanlarda boğulacaklardır. Ve tarihin çöplüğüne gömüleceklerdir. Kısacası katilin katile sarılması ne bir rastlantı ne de şaşırtıcı bir durumdur. Bilakis enternasyonal proletaryanın ve ezilen halkların sınıf düşmanlarının en karakteristik özellikleridir.

Dolayısıyla egemen sınıfların bu katil sözcülerinden ahlaklı bir duruş beklenemez. Sadece onlardan hesap sorulur. Bugün de yapılması gereken budur. Tüm ilerici güçler yığınların dikkatini seçimlere değil iktidar tarafından sürdüren zamlara, zulme ve özellikle Kürdistan coğrafyasında sürdürülen askeri işgal ve saldırganlık politikalarına yöneltmelidirler.

Tüm bu sorunlar iç içedir. TC devleti silahlanmaya, askeri operasyonlara harcadığı-yatırdığı milyon dolarlar geniş yığınlara yoksulluk ve sefalet olarak dönüyor. Özet olarak mutfaklara zammın, dağlara bombaların yağdığı böylesi dönemlerde devrim ve sosyalizm şiarıyla isyan ateşini körüklemekte başka bir seçenek yoktur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu