GüncelMakalelerPusula

PUSULA | Görevlerimize Odaklanmalıyız

"Kuvvetlerimizin sınırlı olması bizi geriletmemelidir. Eğer cesur, fedakar ve örgütlü hareket edersek adım adım yolumuzu açarız. Böylesi süreçlerde en küçük bir görev dahi büyük bir sabır ve emek ister. Bundan kaçınmayarak kolektif bir tarzda ısrarlı tutumumuzu sürdürürsek sonuç alırız"

Başta uluslararası komünist hareket olmak üzere tüm devrimci ve ilerici güçler için hem imkan hem de zorlukların arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu durum çelişkili gibi görünse de gerçek.

Şöyle ki, uluslararası planda işçi ve emekçilerin sömürücü egemen sınıflara karşı tepkisi giderek artmakta. Kimi ülkelerde bu tepki sokak çatışmalarına dönüşmekte. Görünen o ki, emperyalist- kapitalist sistemin krizi yalnız yoksulluk ve işsizlik üretmiyor, bu sonuçlar işçi ve emekçiler tarafından sömürücü-egemen sistemin sorgulanmasına da yol açıyor.

Gelinen aşamada Türkiye coğrafyasında emekçi yığınlar, her geçen gün sadece küçülen bütçeleriyle yüzleşmiyor, aynı zamanda her gün-her saat kokuşmuş, çürümüş sistemin gerçekliğine de tanıklık ediyorlar. Çünkü karşımızda içinde mafya ve çetenin rahatça cirit attığı bir sistemden çok mafyalaşan, çeteleşen bir sistem gerçekliği vardır. Yani burjuva anlamda dahi bir hukuktan söz edemeyiz.

Yine içeride ve dışarıda işçi ve emekçilere, Kürt halkına ve bölgenin diğer mazlum halklarına, kadın ve LGBTİ+lara karşı işlemiş olduğu suçları hatırladıkça korkuları büyüyor ve saldırganlıkları da giderek artıyor. Bu yaşananlar yerküremizde ilk değildir. Bütün faşist diktatörleri, sonsuz rüyalarından uyandıran bu korkudur. Elbette ki, diktatörlerin gerçeklere hürmet etmesini bekleyemeyiz, onların varlığı gerçeklerle savaş üzerine kurulmuştur. Bunca yalan, talan, katliam politikalarına rağmen R.T.Erdoğan’ın hala “ekonominin kitabını yazmaktan”, “demokrasi ve özgürlükler”den söz etmesinin başka bir açıklaması olabilir mi?

Dahası da var: bilindiği gibi ülkenin gelir kaynakları esas olarak haksız savaşa, faize, suç ortakları olan sermaye guruplarına, çetelere gidiyor. Tabi ki bu gelir kaynakları işçi ve emekçilerden toplanan vergilerdir. Çünkü kapitalistler ödedikleri vergileri kredi, teşvik primi vb. adı altında fazlasıyla geri alıyorlar. Dahası işçilerin sırtından elde ettikleri artı-değerlerle birlikte ödedikleri bir şey yok, bilakis çaldıkça çalıyorlar.

Bakınız “2022 Bütçesi”nin dağılımına, işçi ve emekçilere düşman olan faşist bir devlet gerçekliğini görürsünüz. Sistemin bu kesimlere reva gördüğü zam ve zulümdür; açlık, yoksulluk ve işsizliktir. Bu sistem, öğrencilerin “açız” çığlığını duymazlıktan geliyor, barınma taleplerini “terörist” bir faaliyet olarak değerlendiriyor. Kısacası sokaklardan yükselen her haklı sesi-isyanı, Saray’ın nizamını bozmaya çalışan “dış mihrakların oyunu” olarak görüyor. Tüm bu veriler kokuşmuş, çürümüş, çeteleşmiş sistem gerçekliğine işaret ediyor.

Ama şu da bir gerçek ki; sistem ne kadar çürürse çürüsün, klikler arasındaki çatışma ne kadar derinleşirse derinleşsin burjuva egemenlik sistemi kendiliğinden tarihin çöplüğüne gömülmez. Bilakis ayakta kalmak için birbirlerine sarılırlar. Bu nedenle egemen sınıfların farklı kliklerinin-burjuva muhalefetinin halkımıza sunacağı hiçbir şey yoktur. Bunların hepsi aynı çöplüğün parçasıdır.

Devrimcilerin, komünistlerin yapması gereken tek şey, bu burjuva egemenlik sistemine karşı toplumsal muhalefeti devrimci seçenek etrafında birleştirmektir. Yaratılacak her bir devrimci odak, umutsuzluğa karşı umut olacaktır. Bu nedenle gücümüzü sisteme alternatif mücadele noktalarına yoğunlaştırmalıyız. Emperyalizme, faşizme, her türden gericiliğe karşı kararlıca mücadele etmeden, demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde atılım yapılamaz. Demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesi, ileri ve orta düzeyde kitlelerin gündemlerinin bir parçası haline getirilemez.

Tüm bunların başarılması için her şeyden önce işçi ve emekçi yığınların sınıf bilincinin ivme kazanması gerekir. Ve sınıf bilinci, devrim bilinci, teori ve pratik devrimci çalışmayla kazanılır. Dolayısıyla güncel bağlamda egemen sınıfların saldırılarına karşı ortaya konulan her devrimci duruş, değerli ve anlamlıdır. Anti-emperyalist, anti-faşist bilinç bu devrimci duruşla kökleşecektir. Ezilen ulus ve halkların devrimci mücadelesi ancak böylesi bir iklimde yeniden yükselişe geçecektir.

Kuvvetlerimizin sınırlı olması bizi geriletmemelidir. Eğer cesur, fedakar ve örgütlü hareket edersek adım adım yolumuzu açarız. Böylesi süreçlerde en küçük bir görev dahi büyük bir sabır ve emek ister. Bundan kaçınmayarak kolektif bir tarzda ısrarlı tutumumuzu sürdürürsek sonuç alırız. Buna inanmalıyız. Çünkü; “Şartlar ne kadar zor olursa olsun, devrim hangi kayıplara ve yenilgilere uğrarsa uğrasın, proleter devrimciler kitleleri devrim ruhuyla eğitmeli, devrim bayrağını yüce tutmalı, onu elden bırakmamalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu