GüncelMakaleler

PUSULA | Zulme Karşı Direnmek Bir Haktır

"Temas kurmadan, yürütülen ekonomik-siyasal mücadelenin öznesi olunmadan örgütlülükten, kitleleri harekete geçirmeden söz edilemez. Bu konuda bir zihniyet değişikliğine yani işçi ve emekçilerle bağ kurmak için çaba sarf eden, sabırla, inatla örgütlemeye çalışan devrimci bir duruşa ihtiyaç vardır."

Bugün yaşanan işsizliğin, yoksulluğun sorumlusu burjuva egemenlik sistemidir. Bu nedenle yoksulluğa, açlığa, haksız savaşlara itirazı olan herkesin bu sömürücü sisteme karşı net bir tutum alması gerekir. Çünkü kapitalizm, insanları mülksüzleştiren ve üretim araçlarına yabancılaştıran sömürücü bir sistemdir.

Diğer bir ifadeyle bu sistem herkesi kapitalizmin ücretli kölesi durumuna getirme anlayışı üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla burjuva politikacıların her fırsatta dile getirdiği “gelir dağılımındaki eşitlik”, “insanca bir yaşam” söylemleri var olan bu gerçekleri karartmaya dönüktür.

An itibariyle yaşanan kriz dönemlerinde milyonlarca insan işsizlik ve yoksulluk pençesinde kıvranırken bir avuç kan emici asalak, milyonlarca dolarına yeni milyonlar kattı. Yani emeğini satanlar yoksullaştıkça onlar zenginleşti. R.T.Erdoğan’ın sarayları, “Beşli Çete” denilen burjuvalar ve onların tüm suç ortaklarının servetleri işçilerin, köylülerin kısacası tüm emekçilerin yoksullaştırılması politikalarıyla elde edilmiştir.

Tüm bu gerçekler bize sorunun kaynağının burjuva feodal egemenlik sistemi olduğunu gösteriyor. Son yüzyıllık tarihimize bakalım: Nice hükümetler, iktidarlar değişti. Değişmeyen tek şey, zulüm ve soygun düzenidir. Bu nedenle başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen uluslar ve halkların sorunları bu sistem sürdüğü müddetçe gerçek manada hiçbir çözüme ulaşamaz, kalıcı kazanımlar elde edilemez. Keza kapitalistlerin azami kâr-sınırsız büyüme istemleri bugüne kadar insanlık için büyük yıkımlara ve doğanın tahribatına yol açtı.

Tüm bu saldırılara karşı ezilen-sömürülen yığınların tepkisi farklı düzeylerde dünyanın sokaklarına yansıyor. Bu durum egemen sınıfları korkutuyor. Korkularını gidermek için başvurdukları tek silah, devlet terörüdür. Türkiye’de de zamlara, zulme karşı tepki giderek daha da yoğunlaşıyor.

Bu tepkiye karşı egemenler tehditler savuruyor. Bu konuda iktidar ile burjuva muhalefetin tutumu arasında özde bir fark yoktur. İktidar kendisine yönelik gelişen her protesto eylemini “terörizm” le suçluyor. Burjuva muhalefeti ise ezilenlerin bu haklı öfkesini sistem içi kanallara akıtma çabası içinde.

Yani alternatif bir devrimci seçeneğine karşı (fiili direnişler) egemenlerin tüm klikleri aynı siperde. Bu haydutlar cephesinin şu gerçekleri görmesi gerekir; Haksızlığın, hukuksuzluğun olduğu her yerde direnmek bir haktır. Bu hak fabrikalarda, sokaklarda, tarlalarda ve dağlarda kullanıldı ve kullanılacaktır. Bunu engellemeye egemenlerin gücü yetmez.

Üretenleri zafere götürecek olan sınıf bilincidir. Sınıf bilincinin olduğu yerde örgütlülük ve kazanma kararlılığı vardır. Bunun olmadığı yerde ücretli kölelik sistemi bir kader gibi görülür. Ne yazık ki Türkiye işçi sınıfının tarihi bu konuda büyük olumsuzluklar içerir.

Elbette ki yer yer sergilenen ve sarı sendikacılığın sınırları da aşan güçlü direnişler vardır. Ama buna rağmen işçi sınıfı cephesinde sistemli bir mücadele hattı yaratılamamıştır. Bu da sınıftan kopuk bürokrat sendikacılık anlayışının daha da kökleşmesine yol açmıştır.

Bu nedenle işçi sınıfının bilincini karartan, sınırlı ekonomik taleplere hapseden her türden sınıf işbirliği anlayışına karşı sınıf bilinciyle kuşanmış bir mücadele çizgisinin yaratılması zorunludur. Bu konuda geçmiş mücadele tecrübelerimizden öğrenmeliyiz. Yeniyi geçmiş süreçteki olumluluklarımız üzerinde günün gerçekliğini de dikkate alarak yaratıcı bir perspektifle inşa etmeliyiz. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerle bağ kurmanın yol ve yöntemleri üzerinde kafa yormalıyız.

Temas kurmadan, yürütülen ekonomik-siyasal mücadelenin öznesi olunmadan örgütlülükten, kitleleri harekete geçirmeden söz edilemez. Bu konuda bir zihniyet değişikliğine yani işçi ve emekçilerle bağ kurmak için çaba sarf eden, sabırla, inatla örgütlemeye çalışan devrimci bir duruşa ihtiyaç vardır.

Bu çaba olmadan sistemin kontrolü altında olan sarı sendikaların gerçek yüzü açığa çıkarılamaz. Reformizmin uzlaşmacı-işbirlikçi çizgisi işçi sınıfı içinde teşhir edilemez. Kısacası toplumsal muhalefet içinde işçi sınıfının tarihsel rolünü oynaması için asgari düzeyde bu devrimci görevlerin yerine getirilmesi gerekir. Dünyada ve bölgemizdeki tüm gelişmeler ezen ve ezilenler arasındaki çelişkinin daha şiddetli bir boyut kazanacağını gösteriyor. Tüm bu gelişmelerde ezilenlerin lehine kalıcı kazanımlar elde etmek için daha örgütlü, daha disiplinli bir çalışma zorunludur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu