GüncelMakaleler

SENTEZ | Ukrayna’ya Saldırı: Emperyalizm Varolduğu Sürece Savaşlar Kaçınılmazdır!

Tüm dünyanın etkisi altından çıkamadığı ekonomik krizin gölgesinde, emperyalistlerin çelişkileri giderek derinleşiyor, artık sürdürülemez hale geliyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısı başlatması dünya çapında bir tartışma yarattı. Bu tartışma ülkemizde de yaşanmaktadır. Ancak bu tartışmaya geçmeden önce başta Rusya’da olmak üzere Rusya’nın işgal saldırısına karşı sokaklara çıkan ve “bizim savaşımız değil” diye haykıran binlerin eylemselliği son derece önemlidir.

Kitleler emperyalist çıkar çatışması ve bunun somut ürünü olarak Ukrayna’nın işgaline karşı sokaklara çıkmışlar ve kendilerinin olmayan savaşa tepki göstermişlerdir. Bu son derece önemlidir ve altı çizilmelidir. Ukrayna’da olan bitenleri başından itibaren emperyalist-kapitalist sistemin “hukuku” açısından değerlendirenlerin, yanlış girdikleri patikadan doğru yolu bulmaları mümkün olmaz.

Rusya ve NATO (ABD-AB emperyalistleri ya da Batı emperyalist blok) arasında yaşanan ve geçtiğimiz hafta Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısıyla devam eden süreci “kimin haklı”, “kimin haksız”, “kimin provokatör” vb. olduğu üzerinden yürüyen ve sözde “uluslararası hukuka” dayanan tartışmaların kaynağı elbette emperyalist-kapitalist sistemin “her şeyi bilen” ideologları, kalemşörleri, uluslararası ilişkiler uzmanları vs.dir.

Yine Ukrayna’nın işgaline yönelik saldırganlığın, -Rusya’nın bile değil- “Putin’in savaşı” olarak görülmesi eğilimi de aynı kaynaklardan beslenmektedir ve ezilen halkların bir kısmında da bu fikir yaygınlaşmaktadır.

Diğer yandan emperyalistlerin kendi çıkarları söz konusu olduğunda paçavraya çevrilip bir kenara atılan “uluslararası hukuk”a dayanarak kalem oynatanların azımsanmayacak bir kısmı da NATO’nun yayılmacı ve Rusya’yı kuşatma amaçlı genişleme çabasının Rusya’yı bu hamleye “mecbur bıraktığı” argümanına sarılmaktalar.

Oysa her iki emperyalist blokun arkasında ayrı ayrı saf tutan ideologların tüm bu tartışmalarının, bu iki bloku da yerle yeksan edecek olan işçi sınıfı ve ezilen halk kitlelerinin bilincini bulandırmaktan başka bir anlamı olmadığını söyleyelim.

Buna karşın nispeten az bir kesim de olsa tüm dünya üzerinde “sol”un da bu tartışmalara aynı mecrada, sonuna ekledikleri “Her türlü savaşa hayır!” şiarıyla biten yaklaşımlarıyla katkıda bulunması, özellikle Rus Sosyal Emperyalizminin yıkılışını takiben ortaya atılan “kapitalizmin sonsuz zaferi” fikrinin temelini oluşturduğu tasfiyeci rüzgarların etkisini görmek açısından önemlidir.

Hatta bu tasfiyeci kesimler, ABD emperyalizminin Rusya’ya karşı karar altına aldığı yaptırımlarla dalga geçerek, doğrudan askeri müdahalenin gerekliliğini tartışıyor/tartıştırıyor. Bu ise, ABD emperyalizminin Rusya’yı Eurovision yarışmalarından çıkarma gibi “komik” söylemlerinin altında yatan amacının tam da bu olduğunu akıllara getiriyor: Ukrayna’yı çılgın Putin’in işgalinden “kurtarmak” için elverişli koşulları bekleyen Süperman olarak ortaya çıkmak ve dünya halklarının “gönlünü almak”…

Ki bu elverişli koşullar, Rusya’nın elindeki tüm kartları ortaya sermesi, savaş alanında yorulması-yıpranması, ekonomik yaptırımlarla Rusya içinde kendi halkının tepkisiyle uğraştırılması ve kamuoyunda daha fazla teşhir ve karşı koyuşla oluşacak şeklinde yorumlanabilir.

Ancak Rusya’nın karşısında, her ne kadar askeri olarak yıllardır silah deposuna dönüştürülmüş olsa da Ukrayna bulunmaktadır ve ekonomik yaptırımlara hiç de yabancı bir ülke değildir. Ki bu yaptırımların başta Avrupa ve Amerika olmak üzere tüm dünyayı etkileyeceği de açıktır.

Sonuç olarak Rus emperyalizmi bu saldırganlığının sonucunda elbette kayıplar verecek olsa da beklendiği gibi büyük bir yıpranma yaşanmayacaktır. Ya da bir başka senaryo olarak, Rusya’ya yönelik geçmiş yaptırım kararlarını delerek ticari ilişkilerini geliştirerek sürdüren, giderek ABD şemsiyesinin altından çıkarak bağımsız hareket etme gayretinde olan Almanya-Fransa eksenli AB emperyalistlerini Rusya tehdidi ile tekrar şemsiyesi altında toplamak, yani Ukrayna’yı bir nevi yem olarak kullanmak amacında olduğu da düşünülebilir.

Tüm bu ve benzeri “niyet okumaların” çok uzun olmayan bir süreç içinde ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki, emperyalistlerin tek bir senaryoyla yetinmeyen, kaybettiği durumda dahi yenilgisinden de kendine bir çıkar sağlamak üzere ana senaryoya ek bölümler ekleyerek durumu kotarmaya çalışan “kabiliyetini” biliyoruz.

Devrimciler ve komünistler ise, meselenin adını sağa-sola bükmeden, doğrudan koymakta; emperyalistler arası dünya pazarları üzerinde hegemonya dalaşına dayanan ve giderek derinleşen krizin artık kolay kolay sürdürülemez duruma gelmesi ve bunun yansıması olarak okumaktadır.

Taşı ilk kimin attığı meselesi, 1914’te Avusturya-Macaristan veliaht prensi Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesini I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı başlattığını iddia etmek gibi çocukça bir tartışmadır.

Emperyalistlerin gözünün Ukrayna üzerinde olması yeni değil

Dünya üzerinde paylaşılmadık bir karış toprak parçası bırakmayan emperyalistler, bir yandan nüfuz alanlarını genişletmek üzere hamle üzerine hamle yaparken, diğer yandan rakip emperyalist güçleri çevreleme, onların nüfuz alanlarını daraltma üzerinden oyun kurmaya devam ediyorlar. Avrupa’nın en geniş ülkesi Ukrayna üzerindeki çatışma da bu doğasından farklı bir durum oluşturmuyor.

Putin’in Güneydoğu Ukrayna-Donbas’ta Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilan eden bölgeleri tanıma kararında söylediği gibi, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak varlığı, Ekim Devriminin önderi Lenin’in, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı’nı kayıtsız-şartsız savunan tutumuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Yani evet, bahsedilen tam da Putin’in dediği gibi “Lenin’in Ukraynası”dır, Bolşevizmin Ukraynası’dır.

Putin bu konuda haklıdır: Pravda’nın Haziran 1917 tarihli 82. sayısında “Ukrayna” başlığıyla yazdığı makalede Lenin, çok açık ve net bir şekilde Ukrayna’nın Rusya’dan özgürce ayrılma hakkını savunmuş, bunu “Bir sosyalist şöyle dursun, herhangi bir demokrat bile Ukrayna’nın taleplerinin tam meşruiyetini inkar etmeye cesaret edemez” sözleriyle de pekiştirmiştir. “Ve hiçbir demokrat, Ukrayna’nın Rusya’dan özgürce ayrılma hakkını inkar edemez. Ukraynalılar ile Büyük Rusların özgür birliğini, iki halkın tek bir devlette gönüllü birlikteliğini savunmayı mümkün kılan yegane şey bu hakkın koşulsuz olarak tanınmasıdır” diyen Lenin, “Lanetli Çarlık” rejiminden tam bir kopuşun da ancak bu hakkın koşulsuz olarak tanınmasından geçtiğini ifade etmiştir. Nitekim Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, SSCB’nın eşit bir üyesi olarak Lenin’i doğrulamıştır.

Stalin sonrası SSCB’nin sosyal emperyalizme evrilmesi ve dağılmasının ardından Ukrayna da diğer Sovyet cumhuriyetleri gibi “bağımsızlığını” kazanmış, 2000’lerin ilk yıllarındaki ABD-AB projesi “renkli devrimler” döneminde “turuncu devrim” ABD ve AB emperyalizmi yanlıları belli bir güç kazanmıştır. Ancak Ukrayna üzerinden ABD liderliğindeki Batılı emperyalistlerle Rus emperyalizmi arasındaki gerilimin level atlaması 2014’te gerçekleştirilen darbeyle olmuştur.

Kasım 2013’te AB ile ortaklık ve serbest ticaret anlaşmalarını askıya aldığını açıklayan, açık ve net bir şekilde Rusya yanlısı olan Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i deviren Maidan (Meydan) Ayaklanması’nın arkasında ABD ve AB’nin olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırız. Zaten kendileri de hiçbir zaman bunu reddetmediler. Batı’nın bu hamlesinin hemen ardından Rusya, Kırım’ı işgal-ilhak ederken diğer yandan, bugün Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısının gerekçesi olarak iş gören Lugansk ve Donetsk cumhuriyetleri kuruldu.

Bu iki cumhuriyetin yer aldığı Donbas bölgesinde, darbeyle kurulan ABD kuklası hükümete karşı gelişen hareket, büyük katliamlarla bastırıldı.

Bu cumhuriyetlerin başta Ukrayna içinde kalmasına ses çıkarmayan Rusya açısından süreç, NATO’nun Ukrayna’yı da üyeliğe alarak Rusya sınırına genişlemesiyle birlikte farklı bir yöne evrildi. RSE’nin dağılmasından itibaren yayılmacı politikalarla NATO’nun üye ülke sınırını sürekli Rusya’ya doğru genişletme çabasının olduğu gayet açık ve net.

Uzun süredir bunu diplomasiyle durdurmaya çalışan, Avrupa Birliği’ni Minsk Anlaşmasının uygulanması için sıkıştıran ve fakat gerçekte diğer seçenekler için “en doğru zamanı” kollayan Rusya, önce Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmesini sağladı, ardından da bu cumhuriyetleri resmi olarak tanıma kararı alarak, hemen peşinden de Ukrayna’ya saldırıya başladı.

Rus emperyalizminin, meselesinin bağımsızlığını ilan eden bu cumhuriyetlerin güvenliği olmadığı açıktır. Nitekim, Rusya’nın askeri saldırısının başkent Kiev’den başlaması dahi amaçlarının daha büyük olduğunu göstermektedir. Rusya’nın saldırısının hemen ardından yüzbinlerce insan komşu ülkelere ya da Ukrayna’nın batısına doğru yola çıkarken, şu ana kadar içinde sivillerin de olduğu yüzlerce insan da yaşamını yitirmiş bulunuyor.

Ama dünya halkları biliyor ki, hep böyle olur emperyalistlerin “barış” operasyonları… Ve en azından kendine biat eden bir yönetim oluşturuluncaya kadar da devam eder.

Elbette bu somut durumda ABD-AB emperyalistlerinin pozisyonu ne olacaktır. Rusya’nın “kolay zafer” kazanmasını elbette kabul etmeyeceklerdir. Zaten öyle olsaydı, ABD’nin Rusya’yı bu noktaya getiren onca kışkırtmasının, uzlaşmaz tutumunun bir anlamı olmazdı. Bizim için net olan bir şey varsa, o da emperyalizm var olduğu müddetçe emperyalist savaşların mümkün ve hatta bir noktada kaçınılmaz olduğudur. Bir tarafta giderek dünya jandarmalığı-hegemonyası görece yıpranan ABD ve yakın müttefiki İngiltere, bir tarafta 2. Paylaşım Savaşından bu yana giderek ABD’nin şemsiyesinden çıkma çabası ve pratiği içinde olan Almanya-Fransa’nın başını çektiği AB emperyalizmi, diğer tarafta giderek ekonomik ve askeri olarak “Batı emperyalist bloku”yla kafa kafaya bir yarışta olan Rusya ve Çin…

Tüm dünyanın etkisi altından çıkamadığı ekonomik krizin gölgesinde, emperyalistlerin çelişkileri giderek derinleşiyor, artık sürdürülemez hale geliyor. Uzun süredir, kriz-çatışma bölgelerinde vekalet savaşlarıyla çelişkileri “bir şekilde”, örneğin vekalet savaşlarıyla sürdürebilen emperyalistler için bu formül giderek kullanılamaz duruma geliyor. Ancak bunun sonucu geçmişteki paylaşım savaşlarından çok daha karmaşık ve zor olacaktır. Zira emperyalistler arasındaki başta ekonomik ilişkiler olmak üzere çok daha grifit bir durum az etmekte.

Aynı durum, ABD ve Rusya emperyalistleri arasında, özellikle de Rojava’ya yönelik işgal saldırılarında bir denge kurma çabası içinde olan Türk hakim sınıfları ve devleti için de geçerli. Emperyalist bloklar giderek ayrışır ve çatışmaya dayalı bir hal alırken, iki tarafı aynı anda idare edebilecek durumdan hızla çıkmak zorunda kalacağını Ukrayna’ya yönelik emperyalist saldırının hemen başında gördük. “İki ülke de yakın dostumuz, ikisinden de vazgeçmeyiz” mealindeki açıklamalarının anlamsızlığı açık bir şekilde ortadadır.

Nitekim, hemen ardından gelen “Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekat kabul edilemezdir, reddediyoruz” açıklaması da bunu göstermektedir.

Ukrayna sahasında vuku bulan ama gerçekte ABD-İngiltere-AB emperyalistleriyle Rusya emperyalizmi arasında yaşanmakta olan savaşa karşı genel bir “Savaşa hayır” sloganıyla karşı koymak yeterli değildir. Nitekim bu sloganı şiar edinenlerin sözde “insancıl” duygularının, söz konusu Kürt ulusu olduğunda nasıl bombalara adını kazımakla ifade bulduğunu gördük.

Gerçek ve emperyalist savaşların doğrudan ve her şekilde kaybedeni olan dünya halklarının çıkarlarını temsil eden slogan “Emperyalist savaşlara karşı haklı savaşları büyütelim”dir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu