DünyaGüncel

Güncel | Münih davasında son gelişmeler üzerine

"Emperyalistler ile işbirlikçileri istedikleri kadar anti-faşistlere, devrimcilere veya sosyalizm ile komünizm mücadelesini yürütenlere karşı, sistematik biçimde süren, saldırı ve baskıları devrimci mücadelenin haklılığına ve meşruluğuna gölge düşüremeye, asla güçleri yetmeyecektir"

15 Nisan 2015 tarihinde, Avrupa’nın birçok ülkesinde, TKP-ML’ye yönelik yaşanan tutuklanmalar sonrasında; 2016 yılında Münih yüksek eyalet mahkemesinde, başlayan TKP-ML davası; 4 yıl 2 aylık, uzun bir süreden sonra, mahkemenin sonuna gelinmiş bulunuyor.

Özellikle; Almanya emperyalizmi, kendine sadakat eden, uşak ülkeleri için bu gibi siyasi soruşturmalarda, oldukça anti-demokratik, gerici ve baskıcı olan, 129 a-b yasasını kendine dayanak yaparak, dış politikası için devreye koymaktadır.

Bu anlamda, anti-komünist bir geleneğe de sahip olan Almanya, devrimci, sosyalist ve komünist mücadeleyi kriminalize ve terörize etmek, aynı zamanda da sindirmek ve bastırmak için, yeni yöntemlerle, dünya çapında takip etme, tutuklama, ülkeye getirip yargılama gibi, girişimi her dönem gündeminde yer almıştır.

TKP-ML davası da bu koşullar içerisinde; ekonomik, Askeri ve politik olarak, Almanya ve Türkiye devletinin; yüksek çıkarlarına hizmet edecek biçimde, sürdürülerek şimdiye kadar, 227. duruşması yapılarak gelindi.

Muhtemelen önümüzdeki temmuz ayı içerisinde, yapılması ön görülen son birkaç duruşmayla birlikte, mahkeme bitecektir. Ve Münih TKP-ML davasında yargılanan 10 kişinin 9’u tutuksuz yargılanmak üzere, çeşitli tarihlerde serbest bırakılmışlardı. Fakat Müslüm Elma, 5 yıl 2 aydır, anti-demokratik bir biçimde rehin tutuluyor. Özgürlüğü gasp edilen Müslüm Elma, tutuklu bir şekilde duruşmalara katılıyor.

Geçtiğimiz 27 Mayıs’ta federal savcı nihai mütalaasını okudu. Federal savcı ilk sözüne şöyle başladı. “Bu dava konusu nedeniyle, baştan beri, Almanya devletini anti-komünist ilan etmek ve komünistlere karşı kasıtlı bir yargılama davası olarak, propaganda yapmak ve çaba sarf etmek, sadece kamuoyunu yanıltmak değil; aynı zamanda bir manipülasyondan ibarettir” dedi.

Savcının her yanıyla zorlama içeren bu açıklaması, kendini ve bağlı olduğu iktidardaki hükümeti aklama çabasıydı. Zaten Almanya’nın tarihi incelendiğinde, görülecektir ki, hem Hitler faşizmi döneminde, hemde diğer dönemlerde sosyalistlere ve komünistlere yönelik yapılan baskılar, tutuklanmalar ve katliamları aleni bir şekilde yapılmıştır. Bu konuda Rosa Luxemburg en gerçekçi örnektir.

Tabi ki, federal savcıda tarihte bu olanları biliyordu. Fakat savcının buradaki amacı, devletin sosyalistlere ve komünistlere dönük saldırılarını bir biçimde manipüle etmeye yönelikti, ama başarılı olamadı.

Yine federal savcının hazırladığı mütalaasında, TKP-ML’nin tüzüğü, hiyerarşik yapısı, bağlı bölge ve komiteleri ile faaliyet yürüttüğü tüm alanlarını tek tek sayarak anlatmaya çalıştı. Ayrıca TKP-ML’nin PKK, HPG ve HBDH ile olan ilişkisi ve ortak çalışmalarına da değinerek, Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen çalışmalarını anlattı.

Avrupa’da ise, “Suç” kapsamında saydığı faaliyetler olarak yürütülen, çeşitli maddi ve politik kampanyaları saydı. Bunlar; faşist Türk devleti tarafından işkencede katledilen, komünist İbrahim Kaypakkaya’yı anma gecelerinin organize edilmesi ve biletlerinin satılması, gençlik ve kadınların politik aktiviteleri gibi, yasal olarak yürütülen bu gibi demokratik çalışmalar, federal savcı tarafından “suç” kapsamına konularak Münih TKP-ML davasında yargılama konusu olmuş bulunuyor.

Federal savcı istediği cezalar ise, geçmişi 100 yılla dayanan gerici ve baskıcı bir yasa olan, 129 a-b maddeleri gereğince cezalandırılmalıdır dedi. Daha sonra 3 yıl 6 aydan 6 yıl 9 ay arasında değişen rakamlarda, cezalar talep etti. Ayrıca Müslüm Elma’nın üzerinde özel olarak durarak, açıklamalarda bulundu.

Yaptığı açıklamada; Müslüm Elma’nın TKP-ML’nin yönetici kadrolarından olduğu, Partinin üzerinde büyük etkisi ve ağırlığı olduğunu ve Parti amaçlarını gerçekleştirmek için, Müslüm Elma’nın çok çaba sarf etiğini söyledi.

Ardından Müslüm Elma için, şöyle dedi; “Müslüm Elma’ya hak vermek gerekiyor. Müslüm Elma 131. Duruşmada yaptığı konuşmada şu cümlesi çok önemliydi. “biz hasta olduğumuz için değil; inandığımız ideolojik ve politik ideallerimizi, gerçekleştirmek için mücadele ediyoruz“ demişti.

Bu doğrudur çünkü; TKP-ML ideolojisinde kişisel bir çıkar yoktur dedi. Mütalaanın son bölümünde ise, somut verilecek cezalara göre, şu “husussular göz önünde bulundurulmalıdır” denildi. Birincisi bu dava yargılamasının çok uzun sürmesi, ikincisi Müslüm Elma’nın halen tutuklu olması ve davaya halen tutuklu katılması, mevcut yargılananların lehine göre değerlendirilmesi gerekiyor” dedi.

15.06.20 tarihinde de devam eden duruşmada, Avukatlar savunma yapmaları için planlanmıştı. 6 duruşma gününde toplam 20 Avukattan 16’sı savunmalarını yaptılar. Uzunca yapılan savunmalarda, avukatların buluştuğu ortak nokta; Almanya ile Türkiye devletleri arasında süren, ekonomik ve askeri ilişkiler nedeniyle bu davanın açılmış bulunuyor olmasıydı.

Ve bu ilişkiler sonucunda, Almanya’da bulunan komünistlere, Kürtlere ve muhalif olan diğer kesimlere dönük, ciddi baskı ve yargılamalar söz konusudur.  Bu anlamda, bu gibi siyasi yargılamalara sadece faşist R.T. Erdoğan ve işbirlikçileri sevinmektedir.

Federal savcıya yönelikte şu ilginç tespitler yapıldı “Beş yılı aşkın süredir bu davanın içindeyiz. Dört yılı aşkın süredir de duruşmalar devam ediyor. Federal savcı maalesef şimdiye kadar, TKP-ML’nin adını doğru kullanmayı, başaramadı. Doğru olan, Türkiye’dir. ‘Türk’ değildir. Açılımı Türkiye Komünist Partisi Marksist Leninisttir” denildi.

İbrahim Kaypakkaya içinde; “Komünist Kaypakkaya toprak işgallerine, 15-17 Haziran büyük işçi direnişi gibi birçok kitlesel eylemde yer alarak, faşist rejime karşı onurlu bir mücadele yürüttü. Sürekli darbelerle yönetilen bir ülkede mücadele etmek meşrudur.

Bu anlamda, TKP-ML’nin çok yönlü siyasetini ve faaliyetini görmeden, terörizm adı altında yaftalamak boş bir çabadır ve büyük bir karalamadır. Diğer yandan, “TC devleti İŞİD ile işbirliği içindedir. İŞİD’de sunduğu sınırsız destekle insanlık suçu işlemektedir. Ama burada gördü ki, faşist Erdoğan’ın gönlünü hoş tutmak için bu davanın sürdürülmesinde, ısrar ediliyor.

Savcıya yönelik diğer bir söylemde şuydu; “İlk baştan bu yana bu değerli insanları terörist göstererek, bilinçli bir şekilde, kamuoyunu nasıl yanılttığınızı ve faşist TC devletinin çıkarlarını nasılda savunarak öne çıkardığınızı, bunları da tüm 129 a-b davalarında olduğu gibi hep aynı argümanları kullanarak nasılda maniple ettiğinizi hep birlikte gördük ve şahit olduk.

Yine yargılanan Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere dönük olan davalarda, nedense mahkemeler her defasında işkenceyi “kötü muamele ve aşırılık” olarak yorumlamaktadır.

Bu yaklaşım Türk devletinin insanlığa karşı işlediği suçlarını hafifletmektedir” söylemiydi. Münih üniversitesinde Türk tarihi üzerine öğretim üyesi olan, Dr. Christoph K. Neumann’dan yapılan alıntılarda, özellikle TC tarihinde yapılan katliam ve baskılara açıklık getirdi denildi.

Örneğin; “Ermeni soykırımı, 1938 Dersim katliamı, Kürt isyanlarının kanlı bir şekilde bastırılması, Alevilere yönelik baskıcı politikalar ile devrimci, sosyalist ve muhalif olan tüm kesimlere dönük, saldırı ve işkenceleri detaylıca anlattı. Ayrıca yakın tarih olarak, 1990’dan itibarende, TC devleti Kürt köylerini yakıp yıkıyor, insanları yerinden, yurdundan ve toprağından kopartarak zorla göçe sürüklüyor” denildi.

Savunma avukatlarının son sözleri ise, Münih TKP-ML davasında yargılananlara dair, böyle onurlu bir davayı üstlendiğimiz için gurur duyuyoruz, size teşekkür ediyoruz, bu salonda asla suçlu aramayın, suçlular başka yerdedir denilerek savunmalarını bitirdiler.

Tüm bu gelişmelerle birlikte, 5 yılı aşkın süredir devam eden Münih TKP-ML davasında, devrimci mücadelenin her yerde meşru ve haklı olduğuna dair kamuoyunda önemli bir kazanım elde edildi.

Ayrıca hem yerli hem de göçmen; demokratik, anti-faşist ve devrimci kurumların baştan beri bu davayı sahiplenmeleri ve yürüttükleri kampanyalarla ortak mücadele ve dayanışma, kültürüne büyük katkılar sağladılar. Emperyalistler ile işbirlikçileri istedikleri kadar anti-faşistlere, devrimcilere veya sosyalizm ile komünizm mücadelesini yürütenlere karşı, sistematik biçimde süren, saldırı ve baskıları devrimci mücadelenin haklılığına ve meşruluğuna gölge düşüremeye, asla güçleri yetmeyecektir.

Son söz yerine; Müslüm Elma’nın söylediği gibi, “Bu dava mahkeme salonlarında değil, sokaklarda kazanılacaktır!”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu