GüncelLGBTİ+

SÖYLEŞİ | 10. Trans Onur Haftası Gönüllüleri: “Bizler Varız, Her Yerdeyiz!”

10. Trans Onur Haftası gönüllüleri ile LGBTİQ+lara dönük saldırıları konuştuk.

10. Trans Onur Haftası gönüllüleri ile yaptığımız söyleşide, LGBTİQ+lara dönük saldırıların tarihi yeniden hatırlatılırkenYaşamın her alanında ayrımcılığa, yok sayılmaya, nefrete, erkek ve devlet şiddetine rağmen” mücadeleden vazgeçmeyecekleri öne çıktı.

– Uzun bir süredir LGBTİ+lar iktidarın hedefi. Ve Onur Yürüyüşlerinden başlayarak sistematik bir saldırı söz konusu. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?

– Boğaziçi Üniversitesi’ne Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasının ardından gerçekleştirilen protestolar kapsamında yapılan bir sergide, üzerinde çeşitli LGBTİ+ bayraklarının ve Kâbe figürünün olduğu bir kolaj eser yer alıyordu. Sergi açıldıktan kısa süre sonra “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” gerekçesiyle dört kişi gözaltına alındı. Sergideki eserle başlayan süreç, LGBTİ+ların hedef haline getirildiği ve LGBTİ+ derneklerinin kapatılması çağrılarının da yer aldığı bir nefret kampanyasına dönüştü. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da LGBTİ+ların sapkın olduğu ve Türkiye’nin “milli ve manevi” değerleriyle geleceğe yürüdüğünü ifade ederek buna su taşıdı.

Aynı dönem İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışması gündeme geldi.

Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde “eşcinselliği meşrulaştıracağı” ve “kutsal aile kurumunu yıkacağı” gerekçe gösterilerek İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Çekilme kararının ardından gerçekleştirilen ilk yürüyüşte ikisi çocuk 39 kişi gözaltına alındı. Piknikler, çay içme etkinlikleri, eylem ve basın açıklamaları yasaklandı. Sonraki yıl ise 373 kişi toplu şekilde gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı seçimlerinden yerel seçimlere dek bütün kampanyalar LGBTİ+ nefreti üzerine kuruldu. Bu atmosferde toplumsal muhalefetin yaşananlara karşı sessizliği bizi bir kez daha yalnızlaştırdı.

– AKP iktidarının sistematik politikalarının yanı sıra geçtiğimiz yıldan bu yana “işimiz gücümüz aile” vb. sloganlarla “aileyi güçlendirmek” adı altında başta LGBTİ+lar olmak üzere kadınlara ve kazanımlarına dönük saldırılar sözkonusu oldu. Lubunyaların aileyi böldüğü-yozlaştırdığı argümanı ile LGBTİ+ hareketi düşmanlaştırıldı. LGBTİ+ hareketinin bu politikalara dair nasıl bir tartışması var ve bunlara karşı neler yapılabilir?

– Bahsettiğin iddialarla ilk kez iki yıl önce İstanbul Saraçhane’de “Büyük Aile Buluşması” adıyla başlayan ve farklı şehirlerde de düzenlenen bir dizi yürüyüş gerçekleştirildi. Başka zeminlerde biraraya gelmesi çok zor görünen siyasi gruplar, bu eylemlerde yan yana gelerek nefrette birleşti. Geçtiğimiz yıl ise Anayasa Değişikliği Teklifi gündeme geldi. AKP-MHP’nin oylarıyla kabul edilen değişikliğin hedefinde kadınlar ve LGBTİ+lar vardı. Bu sürecin bize gösterdiği en önemli şeylerden biri de tıp otoriteleri ve faşist yönetimler arasındaki yakın ilişki oldu. Tartışmalar sürerken LGBTİ+ların varoluşuyla ilgili ürologların ve psikiyatrların görüşlerine başvuruldu. Burada da görüleceği üzere varoluşumuz hala medikal eksenli bir şekilde tartışmaya açıldı. Bunu gücünü toplumsal kutuplaşmadan alan ve iktidarının sürekliliğini sağlamak amacıyla kutuplaşmayı sürdürmekten veya derinleştirmekten geri durmayan iktidarın başka bir hamlesi olarak görüyoruz.

AKP-MHP iktidarını İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılma sürecinde de aile içi şiddeti meşrulaştırmaya çalışan argümanlarıyla gördük. Eril şiddet, devlet ve iktidar elinde bireyin iradesini yok sayan bir yerden kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+ları susturmaya ve kimliksizleştirmeye çalışıyor. Bunun karşısında lubunyaların her yerde olduğunu haykırıyoruz. İktidarın desteklediği erkek üstün normatif aile yapısına karşı hem LGBTİ+ların kurdukları çeşitli seçilmiş ailelerin üyesiyiz hem de atanmış ailelerimizin bir parçasıyız. İktidarın bu aidiyetsizleştirme ve nefret çağrılarına karşı toplumda var olmaya devam ettiğimizi hatırlatmaya devam ediyoruz.

 

“Ayrımcılık ve nefretten beslenen saldırıların önünü alacak politikaların hayata geçirilmesi gerekir!”

– Newroz’da yaşadıklarınıza gelirsek, bununla ilgili neler söylemek istersin, neler yaşandı ve neler önleyici olabildi? Devrimci, ilerici ve yurtsever hareket neler yapabilir, devletin aparatlarına ve kendi içinden yükselen LGBTİ+ fobiyle nasıl mücadele edebilir?

– İstanbul Newroz’unda alana girmek üzere buluştuğumuz ilk noktadan itibaren Newroz’a katılan bazı kişiler tarafından sözlü olarak taciz edildik. Alana girdikten kısa süre sonra gökkuşağı ve trans bayraklarımız elimizden alındı, yuhalandık ve fiziksel şiddete maruz bırakıldık. Newroz Tertip Komitesi’nden az sayıda görevlinin, feministlerin, BDSP, EKA, Halkevleri, Partizan, SMF, SYKP, YDG’de örgütlü kişilerin ve yurtseverlerin de yer aldığı bir güvenlik çemberinin içinde alandan çıkarıldık. Başlangıçta Tertip Komitesi’nin güvenliğimizi sağlaması ön koşuluyla alanda bulunmayı ve Newroz’u kutlamayı istesek de saldırıların ciddi boyuta ulaşması nedeniyle alanda kalmak istemedik.

LGBTİ+lara yönelik gerçekleştirilen saldırıların hangi gerekçelerle yapıldığının farkındayız. Bu noktada beklentimiz, saldırılarının gerekçelerine ilişkin analizler değil ayrımcılık ve nefretten beslenen saldırıların önünü alacak politikaların hayata geçirilmesi.

Alanda şiddete maruz bırakılan kişiler olarak iletişim kurulabilecek tüm kanallarımız açık olmasına rağmen DEM Parti’nin alanda bulunan LGBTİ+larla hiçbir şekilde iletişim kurmayıp yalnızca politikaları gereği bir açıklama yayınlamasını kabul etmiyoruz. Bu yıl İstanbul Newroz’unda yaşananlarda, 2012 yılında HDP parti tüzüğünde LGBTİ+ları politik mücadele aktörü ve paydaşı olarak gören partinin, bugün parti tüzüğünden LGBTİ+ları çıkarması ve LGBTİ+ mücadelesinden söz etmemesinin payı olduğunu biliyoruz. LGBTİ+ mücadelesi yalnızca “cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim farklılıklarının eşitliği” temelinde yürüyen tartışmalara indirgenerek hem LGBTİ+ politikaları konusunda geriye düşüldü hem de bugün yaşanan saldırıların önü açıldı. Toplumsal hareketlerde LGBTİ+ların varlığına ilişkin tartışmaların güvenlik eksenli bir zeminde ilerlemesi bunun en açık göstergelerinden biri.

Yaşamın her alanında ayrımcılığa, yok sayılmaya, nefrete, erkek ve devlet şiddetine rağmen var olan biz LGBTİ+lar, ortak mücadele alanlarımızda ne homofobiye, transfobiye ne de ırkçılığa geçit vereceğiz. Biliyoruz ki, bize yönelik saldırılar aynı zamanda ortak mücadele değerlerimize yönelik. Bu bilinçle dayanışmayı büyüteceğiz ve seneye İstanbul Newroz’unda bu sene çekemediğimiz halayları çekmeye geleceğiz!

“Devletin istediği bu; Bizi birbirimize küstürmek ve düşman etmek!”

– Bunlara ek olarak devrimci-muhalif kesimlere konuyla ilgili bir mesajınız veya çağrınız var mı?

– Ortak mücadele mümkün ve olması gerekli. Ezilen bir kimliğin diğer ezilene üstünlük kurması kadar hareketi ve ortak mücadeleyi baltalayan bir şey yoktur sanırım. Bir nebze de olsa sosyalist hareket bizi benimsiyordu ve mücadelemizin ortak olduğunu belirtiyordu fakat şu an çok kötü durumdayız. Onur Yürüyüşlerini birlikte düzenlediğimiz, imzacı olan sol sosyalist yapılanmaların çoğu şimdi transfobiden, homofobiden, orospufobiden vs. ifşalı halde. Bu utanç duyulması gereken bir şey çünkü devletin istediği tam da bu; bizi birbirimize küstürmek ve düşman etmek. Sosyalistler, devlete gerek kalmadan farklı nedenlerden ve durumlardan bizi yok sayıyor. LGBTİ+lar için güvenli kentler kurmaya çalıştığını iddia eden TİP’e baktığımızda parti LGBTİ+ların taleplerini görmezden geliyor. Bu, ikiyüzlülüktür. Seçimde daha fazla yol kat edebilmek için LGBTİ+ları basamak olarak kullanmaktır. Seçim bitiyor, yine unutulan biz oluyoruz. LGBTİ+lar basamaktan fazlasıdır. Bu şekilde anılmayı ve gündeme gelmeyi istemiyoruz. Sol-sosyalist örgütlenmelerin bir an önce silkelenmesi ve kendilerine biz ne yapıyoruz sorusunu sormaları gerek. Bizler varız, her yerdeyiz!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu